500 milyon yıl önce de ilk insanlar Antalya ya gelmişler, Anadolu da ilk izlerine Karain mağarasında rastlanıyor. Artık Afrika’dan mı yola çıktılar, yoksa dünyanın başka bir yerinden mi-tarihte kesin bilgiye ulaştım demek imkansız-ama; şüphesiz dünyanın en güzel yerini bulup yerleşmişler.
İlkokul kitaplarımızda okumuşuzdur, Karain de kaya resimleri var diye ama sadece günümüz insanının kazıma yazıları var. Bir tanesi 1955 de yazılmış, ha gayret 35 yıl sonra o duvar yazısı da antika değeri kazanacak.
Aslolan şuymuş; insanlar Karain de henüz sanatla tanışmamışlar, MEB kitaplarına bu bilgi bir zamanlar girmiş, şu anki kazı başkanı, defalarca MEB’e yazmış, çıkarın bu yanlış bilgiyi diye, ama belli ki sevmişler duvarlarında resim olmaması hayalini, devam ediyor müfredatta bu bilgi... yanı başındaki Öküzini mağarasında bir kabartma varmış, mağaranın girişini kapatmışlar neyse ki, yoksa bizim insanımız o kabartmanın yanına neler yazardı kim bilir?
Ama biz kayalara kendi resmimizi yansıttık yaratıcılığımızla, ışık gölge oyunuyla...
Roma döneminde de duvara yazılar kazımışlar! Kendini bilmez antik insanlar yetmezmiş gibi duvarları oyup oralara idoller, kandiller koyup tapınmışlar kaya tanrılarına...
Karaini gezip yine tepeden Antalya’ya bakarken, altında oturduğumuz ağacın zeytinlerini toplamaya başladık. Toplarken elimiz kıpkırmızı oldu? Bu boyalı zeytinle, çakal zeytinle, yabani zeytinle oynamaya başladık... Romalı kadınlar, belki de dudaklarını bu zeytinle boyayıp, tanrılarına gidip adak adıyorlardı? Biz adak adamadık ama ruj workshopu yaptık, güzel Antalya manzarasıyla.
Sonra köylere giden bir otobüse atladık, son durakta indik, köy kahvesinde çayımızla birlikte azığımızı yedik, hatta kahveci Bayram bize kendi kurduğu zeytin ve biberiye turşusundan ikram etti, tostundan ikram etti.
Bir de iki köylünün konuşmasına şahit olduk; “yüzünü artık facebookta görüyoruz”... ‘görüşemiyoruz’un yeni ifade şekli böyle köy kahvesinde.
Dönüşte, köy otobüsünü yakaladık, Bayram’ın bir çayını daha içip binip döndük evlerimize...