Bugünü çok anlamsız buluyorum. Sevgiyi bir güne indirgeyip toplu törenler yapmak benim aşk kavramına bakışıma aykırı.
Eğer sevgilim bana bugün bir armağan verseydi, iade eder ve onu terk ederdim.
Sevgiyi iki kişi arasında, günlere bağlanamayan, başkalarının hatırlatmasıyla alevlenemeyen bir duygu.
Belirli günlere karşı alerjim var. İçimden geçmeyen, gönlümde olmayan bir duyguyu ille de herkese ayıp olmasın diye, büyük bir sahtekarlıkla, ikiyüzlülükle kutlamaya dönüştüremem.
Zaten dükkanlardaki o kırmızı kalp, bana sevgiyi, aşkı değil, ciğerci dükkanlarının vitrinlerini hatırlatıyor.
İlle de buyruğumuza uyup, hediye kuyruğuna gireceksin… Ne demek bu biliyor musun?
Sen duygusuzun birisin, senin kalbinde aşkın zerresi yoktur. Sen kim, sevmek kim?
Bari bir gün olsun yüreğine sevgiyi koy, sevgiline bir armağan al da bu taş kalbin biraz ısınsın. Vazifeni yerine getir. Akşam da onu bir yemeğe götürürsün. İşte onun da görüp göreceği nimet budur. Bu kadar propaganda cehenneminde kimin aşkı pekişir? Ancak soğuyabilir.
Sevgililer günü, aşkın süsü olan romantizmi öldüren bir gün.
“Haydi bugün romantik ol” emrine nasıl boyun eğeceğim?
Aşk bir mahremiyet ettir. Bugün benim canım sıkılıyorsa, aşktan değil başka şeyden söz etmek istiyorsam, sevgilimin tesellisine ihtiyaç duyuyorsam…
Hayır, üzüntümü yarına bırakmalıyım. Sadece aşkımdan söz edebilir, gülebilir, sevebilir, okuyabilirim.
Kusura bakmayın, sevginizi söylemeyi başka güne bırakmanızı önereceğim. Gerçekten seviyorsanız tabiî.
Not: Bu yazı Doğan Hızlan’ın On Birinci Kat Yazıları kitabından alınmıştır.