Çelişki, birbiri ile örtüşmeyen iki eylemi ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Bu
durum, psikolojide “Eylem Çatışmaları” olarak ifade edilmektedir. Çelişki, düşünce,
duygu ve davranış düzeyinde yaşanabileceği gibi birbirleri arasında da yaşanabilir.
Örneğin yetenekli olduğunu düşünen bir kişi hayatta hiçbir şey başaramadığını ya da
başaramayacağını düşünebilir. Kendini değerli ve önemli olarak değerlendiren bir kişi
diğer insanların kendisine yeterince değer vermediğini ya da önemsemediklerini
düşünebilir.
Birçok insan yapmak zorunda olduğu iş yerine yapmaktan hoşlandığı işi yapmaya devam
edebilmektedir. Bireyin zaman ve enerjisini işlevsel bir şekilde kullanmasını engelleyen
en temel unsurlardan biri de budur. Bu, aynı zamanda bireyin önceliklerini sıralamasını,
sorumlulukları konusunda yeterli farkındalığa ve beceriye sahip olmasını engelleyen en
temel unsur haline gelebilmektedir. Sonuçta birey kontrolün kendisinde olmadığını
düşünmekte ve bu duyguyu bütün yaşamına genelleyebilmektedir.
Bu süreç bireyin uyum ve işlevselliğinin bozulmasına yani ruh sağlığının bozulması
sürecine başlaması anlamına gelmektedir. Çünkü insan ulaşmak istediği yer ile ulaştığı
yer arasındaki boşluğu gidermek için eylemlerde bulunur. Bu boşluk bireye bir eksiklik
duygusu hissettirmelidir. Eksiklik duygusu, kuyuya düşmüş bir kişinin bu kuyudan bir
an önce çıkması için yapması gerekenleri yapmasını sağlar. Üşüyen bir kişinin ısınmak,
ısınan kişi serinlemek için bir şeyler yapıyorsa bu hissettiği eksiklik duygusunun bir
sonucudur. Fakat çelişkilerin niceliği ve niteliği sonucunda kişi eksiklik duygusu yerine
yetersizlik duygusu yaşamaktadır. Yetersizlik duygusu içindeki birey hayatı bu çelişkiler
sarmalında yaşamaya başlıyor ve bu bireyin bir anlamda yaşam tarzı haline geliyor. Bu
bireyler hayatı el freni çekilmiş bir kamyon gibi yaşamaya devam ediyor.
Çözüm birkaç aşamadan oluşmaktadır. İlk aşaması, yaşadığımız çelişkilerin farkında
olmamızdır. Şimdi günlük yaşamda iliklerimize kadar işlediği ve otomatikleştiği için
farkında olmadığımız çelişkilerin bir listesini aşağıda vermeye çalışacağım.
Çelişkilerimiz:
• Biliriz fakat uygulamayız.
• Söylenir fakat söylemeyiz.
• Oynar fakat eğlenmeyiz.
• İsteriz fakat belli etmeyiz.
• Bakar fakat görmeyiz.
• Söz verir fakat tutmayız.
• İnanırız fakat yaşamayız.
• Sorarız fakat cevap beklemeyiz.
• Başlarız fakat bitiremeyiz.
• Sahibiz fakat değer bilmeyiz.
• Severiz fakat söylemeyiz.
• Tartışır fakat uzlaşamayız.
• Konuşur fakat anlaşamayız.
• Dinlemeyiz fakat dinlenmek isteriz.
• Anlamayız fakat anlaşılmak isteriz.
• Hisseder fakat dışa vurmayız.
• Yapmak zorunda olduğumuzu biliriz fakat yapmayız.
• Yaşar fakat ders çıkarmayız.
• Kabullenir fakat değişsin diye ısrar ederiz.
• Değişebileceğine inanırız fakat kabul ederiz
• Ölüm var biliriz fakat hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarız.
Bu çelişkilerle birlikte yaşamaya çalışmak el freni çekilmiş bir şekilde ilerlemeye çalışan
bir arabaya benzer. Araba gider, zor da olsa gider fakat bu şekilde yani el freni çekilmiş
bir şekilde ilerlemesi mutlaka bir şeylere zarar verecek ve bir süre sonra araba hiç
ilerleyemeyecek hale gelecektir. Çelişkiler de insan için benzer bir sonuç ortaya
çıkartmaktadır. Çünkü bu kadar çelişki ile yaşamak ister istemez bireyin birçok maske
takmasına ya da bir maske ile aşırı özdeşleşmesine neden olacaktır. Her iki durum
bireyin uyum ve işlevselliğinin bozulması için gerekli zemini hazırlamada son derece
yeterli dinamiklere sahiptir.
Etkileşimde olunan insanın duymayı “istediği” duyduğu şey ile senin yapmak “ihtiyaç”
şeyle örtüşmeyince ya kendinizi ya da o insanı “kandırmak” durumunda kalırız. Hangisi
daha zor? Kendini kandırmak mı yoksa başkasını mı? Kendini kandırmak her zaman çok
daha zordur. Çünkü gerçeği sen biliyorsunuz ve her an bu gerçekliği başkasının fark
etmemesi için maskelerle dolaşmak durumundasınız.
Biri bana kim olduğumu söyleyebilir mi?