Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Coğrafya, İklim ve İnsan Örtüsü

Coğrafya, İklim ve İnsan Örtüsü

İnsanın karmaşık ve bölünmez bütünlüğünü açıklayabilmenin basit bir yolu yoktur. Carrel’in ustalıkla belirttiği üzere onu bir bütünlük olarak, parçaları içinde ve dış dünyayla ilişkisi içinde aynı anda kavrayacak bir yöntem ya da yaklaşım da yoktur. İnsanı analiz edebilmemiz için çeşitli tekniklerin yanı sıra çeşitli bilimleri de birlikte kullanmamız gerekir. Doğal olarak, bu bilimlerin her biri farklı yaklaşımları temelinde ortak nesneleri olan insana ilişkin farklı bir anlayış sunarlar. Her bir bilim dalı kendine has özel yöntemleriyle insanın parçalarını soyutlar; ancak, bu soyutlanan parçalar tekrar birleştirildiklerinde, insanın kendi gerçeğinin zenginliğinden daha fakir oldukları için arkalarında göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir sorun bırakırlar. Oysaki, son derece karmaşık bir varlık olmasının yanı sıra insanlığın eğilimlerini, kavramlarını ve özlemlerini de temsil eden insan kavramımız metafizikle de yüklüdür.

İnsan kavramımız ait olduğumuz bilim dalına, duygularımıza ve inançlarımıza göre farklılık gösterir.  Örneğin, pazarlama ve ekonomi disiplinlerinde insan, köleleştirildiği makineleri çalışır halde tutmak için durmadan üreten ve tüketen homo economicus'tur. İnsanı anlama konusundaki kafa karışıklığımız, öncelikle pozitif olguların içinde mevcut olan bilimsel, felsefi, inançsal yanıltıcı kalıntıların bir sonucudur. Zihnimiz bir inanca, bakış açısına ve sisteme bağlıysa insan ve somut olguların yönü ve anlamı değişir. Demek istediğim, her disiplin insanı doktrinler, inançlar ve yanılsamalarla renklendirilmiş mercekler aracılığıyla görmektedir. Bu yanlış veya kesin olmayan fikirlerin ayıklanması için tartışılması gerekir. İnsanı bir nesne olarak inceleyen tüm bilimlerin henüz tatmin edici bir başarı düzeyine ulaşmadığına ve insan hakkındaki bilgimizin hâlâ çok sınırlı olduğuna şüphe yoktur. Bu nedenle entelektüel köleliğin zincirlerinden kurtulmanın zamanı gelmiştir.

İnsan sonsuz olasılıktır.

Mesela, insan, yaşadığı toprağın, coğrafyanın ürünüdür derler (coğrafya kaderdir). Seciyesi, huyu, mizacı, ahlakı, hal ve hareketleri, yedikleri içtikleri, düşünceleri, sözleri…

Bilemem; ancak,

Nehirler, dağlar, denizler, düzlükler bence de önemlidir.

Nerde ki nehirler ığıl ığıl, sessiz akarsa oranın insanına da bir çekingenlik siner.  Oysaki dışı sakin olsa da nehrin içi her an kabarmaya, taşmaya yatkındır. Acı, sevinç, gurbet, öğüt, ağıt, özlem, sitem, haksızlık, yara, dert, isyan hakimdir diline. Kıvrıla kıvrıla, dolana dolana anlatmak, duyurmak ister acısını. Iğıl ığıl akan nehrin insanı da alıcı değil taşıyıcıdır nehri gibi. Herkesin derdine çare olmak için çırpınır da kendi yarasına tuz basamaz. Gördüğü, yaşadığı, taşıdığı, içine kattığı, sürüklemek zorunda kaldığı her şeyden tadı acır nehrin.  

Nerde ki nehirlerin tadı kekremsi, acı ve buruksa, oranın insanı da türküsü de buruktur. Acı nehrin aktığı yerin insanı da acıyı sever. Acı yer, acıyı çağırır, acıyla yaşar.  İşte orada “kurban olayımla” büyütülür çocuklarla kuzular. Sonunda kurban olur tüm kuzular. Kurban edilmezlerse de çocuklar ya yaralıdır ya da anaya hasret.

Nerde ki nehirlerin suyu sıcak akarsa, toprağı bereketliyse, zevkine düşkündür oranın insanı. Bolluktan gevşer, gevşedikçe tembelleşir, çalışmaz bir mirasyedidir. Sıcak su, sıcak hava, hararet yapar, kanı kaynatır.  Çabuk genleştirir, sinirlerin gerginliği bu hararettendir. Her sıcak su nehirlinin kurnazlığa teslimdir mutlu tembelliği. Dalgalı, duygulu bir makinedir sıcağın kölesi miskin.  Paylaşılacak çok şeyi vardır. Özgürlüğü mesela. İplerini bir başkasının eline çabucak veriverir; yeter ki çalışması gerekmesin. Çok kişiyi korkuttuğu kendisi de çok kişiden ve de gölgesinden korkar. Gülmedikçe fakirleştiğinin farkında değildir, hep sert görünmeye kalksa da aslan payı hep güçlünündür.

Dağlar önemlidir…

Nerde yüksek dağlar varsa keskin, yalçın, ulaşılmaz, tekinsiz, uzak, oranın insanı da keskin, sert ve yalçındır ve de ulaşılmaz.  Nerede “vay anam”, “of of”, “öf çeksem” “ah dağlar” diye uzun havalar çekilse orada öfkenin, derdin, isyanın dışa vurumu değil, saflığın, tazeliğin, özün özlemi de vardır. Dağ bu, geçit vermeyen yolları ve net uçurumları. Geçit vermeyen, gözü pek, inatçı ama mert insanı gibi. Dağ bu, sürekli zor koşular, sert rüzgarlar, yaşamda kalmak için savaşlar. İnsanı gibi. Soğuktur.  Savaşçıdır. Soğuk  sıcakla mücadeleye düşkündür. Soğuk vücuda direnç ve kuvvet katar, sıcak ise kölelik. Yüksek dağlar bilir özgürlük dışarıdan verilmez, kendin çabalayıp kölelik evinden çıkarak hazmede hazmede kazanmalısın. Bilir yüksek dağın insanı: Yoluna üç şeytan çıkacak: Mevki hırsı, servet hırsı ve akıl ve ruhunu çalmaya adanmış ruhbanlık hırsı.

Denizler önemlidir…

Nerde deniz çabuk köpürür, acele acele dirençli kıyıları döver, insanı da denizine benzer. Çabuk köpürüp tez söner, üstelik her şeyde acele eder.

Düzlükler önemlidir…

Nerde düzlük, köprü ve çeşme başları varsa  oranında insanında konuşkanlık yaygındır. Her ne kadar köprü ve çeşme başı hasretin, kavuşmanın sembolü olsa da herkes testisi kadar su doldurması beklenir. Kanaatkardır.

Ama nerede doğarsa doğsun, dağlık ya da düzlük, dünyanın her köşesinde insan canı acıyınca “ahh”, yorulunca da “ohh” anlamayınca “hımm” der. Sonuçta Anadolu irfanı der ki; soframızı Hak saklasın, Hızır beklesin, artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin, Hz. İbrahim bereketi gelsin, bahtımıza kötüler daha denk gelmesin.

Gerçekte olayların nasıl olduğunu, insanın bilginin sahibi, aslında hiçbir şeyin sahibi olmadığını insanlara anlatmayı isteyen insanın (beden toprağa, ruh tanrıya, bilgi doğaya, yaşam zamana aitse insana pek bir şey kalmıyor) bu gerçeğin gafletini yaşayanlarla çatışmayı göze alması gerekir. Bu üstünlük çatışması değil Sokrates gibi haberdar etme arzusudur. Burada yoldan dönmek yoktur. Kendi gerçeğine, içinde yaşadığı hakikati dışarıdan gözlemleyebilen, çok katmanlı o yolun sonunu gören bu insanın seçeceği ikinci yol dışarıyı boş verip içine dönmektir. Dünyadan, toplumdan, insandan uzaklaşmak anlamsız çatışmalardan kaçınmanın güvenilir bir yoludur. Horismos, uzaklaşmanın araya mesafe koyma, yolu en az birincisi kadar çetindir. Yalnızlığı çeken bilir. Aramayı bilen, yanılsamaların, aldanmaların, kalıpların kendini sarhoş etmesine izin vermeyen, varsayımlarından, insan eli menfaatperest inanışlardan kurtulan insan için üçüncü bir yol daha vardır.

Akmak…

Nehir gibi akmak, ya acı, ya kıvrıla kıvrıla, ya hırçın…

Hakikati sığ ve bilindik yerlerde aramaktan vaz geçmek, akmak ve merak etmek. Merak etmek demirle(n)memiş olmaktır. Hiçbir şeyi hemencecik, apaçık kabul etmemektir, akmaktır. Merak etmede tek kriter akmaktır. Başka kriter yoktur, olması da anlamsızdır.

Ya dünyada kalan son insan tek başına bir odada otururken sokak kapısı çalarsa? (F. Brown)

Güncellenme Tarihi
  • 14 Mayıs 2023, 10:52
Yazının Adı
Coğrafya, İklim ve İnsan Örtüsü