Duymuşlukların, okumuşlukların olduğu dönemlerde insanları ve ülkeleri tanımaya
çalıştığım yıllarda önce oyuncaklarını, sonrasında da sohbetlerde hikâyelerini ve siyah
beyaz ekranlarda hayranlıkla izlediğim topraklara uçağımız teker indirmişti.
Çocukluğumdan kalan kareleri aramanın heyecanı ile; Doğu’nun mistik kapısından giriş
yaptım. Kıyafetlerde günümüzün modası takip ediliyor iken aksesuarlar ve duruşlarında
geçmişin silüetlerini görüyordum. Metropolitan yaşamda ahşap, taş ve kiremitten oluşan
eski yapıları görmesek de insanların seri yürüyüşleri asla değişmemişti. Ahşap
sandaletler şimdinin pırıltılı ayakkabılarıyla evrimleşmişti. Bense çocukluğumda yaz
aylarında parmaklı tokyolarımı giyer, kendimi onlarla özleştirirdim. Özde çocukluk
olunca ne güzel bir dünya kurardık ne de olsa terliklerin adı tokyo ise Tokyo’dan
gelmişti.
İner inmez tokyolarımızı çıkartarak şehrin sokaklarını arşınlamaya başladık. Zaman
zaman metroya biniyor, 3 kişi 2 bilet ile küçük kızımızı kucağımıza alarak seyahat
ediyorduk. Yürüdüğümüz yollar Tokyo olsa bile, ülkemizin alışkanlıklarını
sergiliyorduk. Metro kapılarının açılmasıyla insanlar kitaplarını açıp okumaya başlar
iken yüzeye çıktıkları andan itibaren, ellerindeki telefonlarıyla adeta bütünleşiyorlardı.
Ana caddelerde insan ve araç trafiği seri ve nizami akarken bir arka sokakta bina
aralarında farklı mimaride sunaklara şahit olduk. Gelen budistler; dizlerinin üzerinde
dua ediyor, kimileri de yiyeceklerini bu hayvan veya doğa üstü figürlere adıyorlardı.
Akşam dostlarımızla günün kritiğini yaparken çocuklar için de biletin alınması
gerektiğini öğrendim. Öncesinde şaşkınlık ve utanç hissettim. Sonrasında savunma
tetiklendi; peki ama o kadar yer gezdik hiçbir görevli uyarmadı dedim. O anda vurucu
bir cevap geldi; “Onlar, sizlerin yabancı olduğunuzu gördükleri için rencide etmek
istemezler.” Bu ne güzel bir duruş, nasıl bir bakış açısıydı. Üzmemek için susan, hatanı
yüzüne vurmayan, anlayış ve sevgi potasında eriten, “bugün olmasa da yarın fark eder,
doğruyu bulur.” felsefesiyle yaklaşarak biletin fani dünyanın maddeciliği olduğunu
bilen ve insan ilişkilerine zarar vermemesini gözeten bir yaklaşımdı. Bizleri derinden
etkilemişti.
Bu toplumun dünyadan öte olduğunu gözlemlemek, çocukluğumda hayranlık
duyduğum toplumun insanlarının; özel insanlar olduğuna şahit olmak oldukça
keyifliydi.
Güneşin Asya kıtasındaki ilk aydınlattığı bu toprakları güneşin batışıyla uçağım
havalanırken; yüzümde hüzün, gönlümde coşku ve ulaşılmışlığın mutluluğuyla veda
ettim.