İnsanın kendi kendisi ile konuşması aslında insanın beyni ile konuşmasıdır. İnsan kendi kendisi ile konuşmaya başladığında, anılar canlanır, bitirilmemiş işler dile gelir ve can yakmaya başlar. Bu süreçte ise beyin dinlemeye ve aldığı direktiflere göre çalışmaya başlar. İnsan zaman zaman kendisi ile konuşarak; düşüncelerini, duygularını, davranışlarını, seçimlerini ve deneyimlerini gözden geçirmeye ihtiyaç duyar. Bu süreçte önemli olan insanın kendi kendisi ile konuşma durumunda kullandığı dil, konuşma sıklığı ve konuşma süresidir. Konuşulan dil olumsuz, konuşma sıklığı çok ve konuşma süresi uzun olur ise insan kendi kendini hasta ediyor denilebilir. Kendini olumsuz, sürekli ve uzun süre uyaran ve bu bağlamda oluşan hikâyeye inanan insanların yaşayabileceği ve tanı alabileceği bazı durumlar aşağıda verilmiştir. Aşağıda örnekleri verilen bozuklukların tanı alabilmesi için kişinin; öğrenci ise okul performansının aşırı düşmesi, çalışıyor ise tükenmişlik duygusu ile üretkenliğinin yok olması ve sosyal olarak içe kapanacak düzeyde olması gerekir. Bir başka söylemle kişinin kendi kendine söyleyerek oluşturduğu bu hikâyenin onun eğitsel, sosyal ve mesleki işlevselliğini bozması gerekir.
Evden çıkarsam, insanlar arasına katılırsam, bir şey yapar ya da söylersem insanlar beni görürler. Beni insanlar mutlaka fark ederler, beni görür ve bana bakarlar. Beni fark eden, gören ve bakan insanlar beni olumsuz bir şeklide değerlendirirler. Onların bu değerlendirmesi sonucu benim ellerim titrer, nefesim daralır, göğsüm sıkışır ve yüzüm kızarır. Yüzüm kızarır ise herkesin alay konusu olurum. Alay konusu olmak rezil olmak demektir. En iyi çözüm insanlarla karşılaşmamak, karşılaşsam dahi bir şey söylemeden ve yapmadan bir an önce oradan kaçmaktır. Kaçmak işe yaramaz ise yapılacak en iyi şey bu ve benzer durumların olmasını önlemek için insanlarla karşılamamaktır. Karşılaşmamak için evden çıkmamak ve karşılaşıldığında ise hiç etkileşime girmemek bunun içinde en iyi çözüm içe kapanmaktır. Bütün bunların sonucunda ise dünyama hoş geldin “TOPLUMSAL KAYGI BOZUKLUĞU”.
Hiçbir şey yolunda gitmiyor. Her şey anlamsız ve ilgi çeken hiçbir şey yok. En iyisi evde oturmak, dışarı çıkmamak, insanlarla görüşmemektir. En iyi çözüm uyumaktır. Hiçbir şey ama hiçbir şey yapmak istemiyorum. Sanki kolumu koyduğum yerden kaldıracak gücüm bile yok. Ayrıca kimse beni anlamıyor ve kimse bana değer vermiyor. Geleceğim de bugün gibi olacak ve hiçbir şey değişmeyecek. Ne yaparsam yapayım hiçbir şeyi değiştiremeyeceğim. Kontrolün artık benim elimde olmadığını biliyorum. Hoş geldin “DEPRESYON”.
Göğsüm sıkıştı nefessiz kalacağım. Sanki ölecek gibiyim. Kalbim hızlı atmaya başladı kalp krizi geçireceğim. Kontrolümü kaybedip bayılıp yere yığılıp rezil olacağım. Bu ataklar her an gelebilir ve benim bunların gelmesini engelleyecek gücüm yok. Atakların gelmesini engelleyemediğim gibi geldiğinde onlarla baş edecek becerim yok. Bu atakların olumsuz bir şekilde sonuçlanmasını engellemek için mutlaka önlem almalıyım. Ataklarım davetsiz bir misafir gibi canı istediğinde evime geliyor ve ancak kendi istediğinde evimden gidiyor. Onu istemediğim halde, sevmediğim halde bir daha gelmesin diye çok dua ettiğim halde kapıyı ona açıyorum ve onu ağırlıyorum. Hoş geldin “PANİK BOZUKLUK”.
Bir tehlike var ve benim mutlaka bir önlem almam gerekir. Eğer önlem almaz isem benim ya da sevdiklerimin başına bir şey gelebilir. Aldığım önlem sayesinde başıma gelebilecek olumsuzlukları önlüyorum. Bir yere dokunduğumda elime bulaşan kirler sağlığımı geri dönülmez bir şekilde etkiler. Bunu önlemenin tek yolu ellerini mutlaka çok güzel yıkamaktır. İçimden sayı saymayı durdurur isem sevdiklerimin başına mutlaka bir şey gelecek. Zihnime bu ve benzer düşüncelerin gelmesini istemiyorum. İstemeden zihnime gelen stres kaynaklı düşüncelere cevap vermeliyim. Zihnimle girdiğim bu ip çekme yarışını kazanmalıyım yoksa her şeyin kontrolünü kaybederim. Hoş geldin “OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK ”.
Zayıf ve ince görünmek zorundayım. Güzel olmak için mutlaka zayıf olmam gerekir. Herkes bana çok zayıfladın diyor fakat ben hâlâ çok kiloluyum. Kilo almaktan korkuyorum bunun için yemek yememeliyim yesem de çok az yemeliyim. Yemeği çok yersem ya egzersiz yapmalıyım ya da yediklerimi çıkarmalıyım. Her yiyeceğin ne kadar kalori içerdiğini bilmeliyim. Toplu aile yemeklerinden kaçınmalıyım çünkü beni yemek yemeye zorlarlar. Kilomu kontrol etmek için sürekli tartılmalı ve nasıl göründüğüm için de sürekli aynaya bakmalıyım. Kilolu olmak çirkin olmak demektir. Tek amacım var o da zayıf olmak ve bunun için elimden gelen her şeyi yapmalıyım. Hoş geldin “YEME BOZUKLUĞU”.
Herkes beni çok seviyor. Ne işleri olursa ilk beni ararlar. Bana çok değer veriyorlar. Beni sevmeleri ve bana değer vermelerini boşa çıkarmamam gerekir. Bunu başarmanın tek yolu onların istediği gibi biri olmamdır. Her birinin istediği kişi olmayı başarmanın tek yolu ise duygularımı bastırmamla mümkün oluyor. Duygularımı bastırmadan hissettiğim şekliyle kelimelere dökersem ya da bedensel bir şekilde dışa vurursam onları kırarım. Onların kırılması demek onların sevgisini ve bana verdikleri değeri kaybetmek yani onları kaybetmek demektir. Ben bunu göze alamam çünkü onlar beni seviyor! Son zamanlarda sırtımda, başımda, midemde ve bağırsaklarımda ağrılar oluştu. Gittiğim her doktor tahliller istedi, röntgenler ve diğer görüntülü tetkiklerin sonucunda hepsinin dediği tek şey sende bir şey yok. Fakat ben bütün bu belirtileri canım yanacak kadar hissediyorum, nasıl oluyor da benim başımda, sırtımda, midemde ve bağırsaklarımda bir şey yok deniyor anlamıyorum. Dilin söylemediklerini beden söylüyor olabilir mi? Hoş geldin “BEDENSEL BELİRTİ BOZUKLUĞU”.
Her an bir şey olacakmış gibi endişemin kontrolden çıktığını düşünüyorum. Herkesin nasıl bu kadar sakin kalabildiğine şaşıyorum ve çoğu zamanda özeniyorum. Olabildiğince dikkatli, planlı ve her şeyi ön görerek yaşamak zorundayım. Hiçbir belirsizliğe yer bırakmamalıyım. Yutkunmakta zorlanıyorum. Odaklanmakta ve odağımı sürdürmekte zorlanıyorum. Huzursuzluk içinde olmak ne kadar zor olsa da huzursuzluk dikkatli olmamı sağlıyor. Sürekli tetikte olmam gerekir ki sanırım bu düşünce uyutmuyor, uyumaya başlasam da rahatça sürdüremiyorum, sürekli uyanıyorum. Rahatça uyumaya başlamak, güzel bir şekilde tüm gece uyumak ve sabah da güzelce uyanmak, ne kadar da zor bir şey benim için. Bu durum beni o kadar olumsuz etkiliyor ki sanki her an savaşa hazır olma hali ve uykusuzluk beni çok yorgun düşürüyor. Hayatı cam kırıkları üzerinde yürüyor gibi dikkatli ve özenli yaşamak durumundayım. Hoş geldin “YAYGIN KAYGI BOZUKLUĞU”.
Kendimizle konuşalım. Gerçek olmak şartıyla kendimize her şeyi söyleyebiliriz. Gerçek ise kendimize, zeki olduğumuzu, yakışıklı olduğumuzu, sevildiğimizi, sevdiğimizi, değer verdiğimizi ve değer gördüğümüzü, üzüldüğümüzü, sevindiğimizi, yakışıklı olmadığımızı, sandıkları kadar zeki ve sandıkları kadar düşüncesiz olmadığımızı kısacası gerçek olan olumlu ve olumsuz her şeyi kendimize yerinde, zamanında ve yeterince (ne az ne çok) söyleyebilirsek kendimiz olmayı başarırız. Sanıldığımız gibi olmaya veya sandığımız gibi de olmamaya çalışmaya başladığımızda, birisi iken binlercesi oluyoruz ve sonunda hiç biri oluyoruz!