George Orwell, Paris ve Londra’da Beş Parasız adlı romanında otel işçilerinin sosyolojik duruşundan bahseder. Hizmet sektöründe adeta köle gibi çalışan otel ve restoran işçilerinin birlik olamamalarının nedenleri üzerinde fikir yürütür. Onların, hepsinin içinde, zihinlerinin derinlerinde, tıpkı kendilerini köle gibi çalıştıran kapitalist birer işveren olduğunu, bir gün onlar gibi büyük işletmeler kurma hayalleri ile yaşadıkları için sıradan işçiler gibi kolektif hareket etmeye ihtiyaç duymadıklarını, hatta bu durumu ve birbirlerini küçümsediklerini ifade etmektedir. Bu nedenle hepsi yalnız hareket eder demektedir.
Kimi meslek grupları için birlikte hareket edememenin çok fazla sayıda nedeni olabilir tabi. Her ne kadar George Orwell’ın ifadeleri hekimler için tamamen geçerli olmasa da hekimlerin de birlikte hareket etmek konusunda sorunlu olduklarını söyleyebiliriz. Peki neden? Kibirli olduklarından mı? Sadece buna bağlarsak elbette ki hata ederiz. Çünkü hiçbir vakıa tek bir neden üzerinden açıklanamaz.
Bir önceki yazımızda henüz lise yıllarındaki süreci ele almıştık. O yıllardan başlayarak hekimler toplum tarafından da yalnızlaştırılır. Ders ve sınav başarıları için birçoğunun evine uzun süreler misafir gelmemiş, misafirliğe gitmemiş, düğün dernek gibi sosyal ortamlardan mümkün olduğunca uzak durulmuştur. Bu nedenle önemli bir kısmımız üniversite yıllarında da sosyalleşme konusunda sorun yaşamışızdır. Hatta bir defasında bir arkadaşımla muhabbet ederken, sınavlardan sonraki birkaç gün rahat olduğumuzu ve kendimize vakit ayırabildiğimizi söylediğimde, bana “asıl sen kampüsün içine git de kendine vakit ayırmanın ne demek olduğunu gör” demişti. Yani anlayacağınız buna benzer kavramları bile kimi zaman algılayamıyoruz. Bu yoğun dersler ve sınavlar üniversite sıralarında da yalnızlaşmaya katkıda bulunur. Üniversite sıralarında da hepimiz bir mandalina kasasındaki rengi, kokusu ve tadı aynı olan mandalinalar gibi olmamıza rağmen her birimiz kendisinin en farklı olduğuna inanıyordu. Hâlbuki artık bizim gibi olan insanlarla bir aradaydık ve sıradanlığı tatmamız gerekiyordu. Tabi bu zordu.
Derslerde ve hasta başı eğitimlerde sürekli vurgulanan ekip liderliği, birim sorumluluğu ve uzmanlık eğitimi mezuniyeti sırasında ilan edilen “bir servisi tek başına idare edebilme becerisi” adım adım hekimleri yalnızlaştırır. Öte yandan eğitim süreci boyunca vurgulanan bu hekimin liderliği mefhumu bir klinikte çalışan hemşire, teknisyen, hasta bakıcı, paramedik gibi meslek gruplarının kalabalık ve organize gücü karşısında kimi zaman bir çatışma nedeni olur. Diploma ve unvan eksenli saygı beklentisi de eklenince dışardan kibir gibi gözüken ezik ve yalnız bir dik duruş ortaya çıkar.
Hepsinin gelecekte bir kliniğin sorumlusu, belki de bir hastanenin yöneticisi olacağını vurgulayan liderlik algısı hekimlerin yalnızlaşmasının ve birlikte hareket edememesinin nedenlerinden biri olarak sayılabilir. Belki de birlikte hareket edebilmek için önce sıradanlaşmamız gerekiyordur. Kendimizi sağlık hizmetinin bir parçası kabul ederek sıradanlaşmaya başlayabiliriz.