Üniversitemizin yerleşkesinde bir sohbet esnasında genç bir akademisyen, havaalanında bilet kontrolü sırasında onlarca kişinin önüne nasıl geçtiklerini heyecanla anlatıyordu. Yargı mensubu arkadaşının ayrıcalıkları sayesinde bu işi yaptıklarını söyledi. Kendisine bu davranışı doğru bulup bulmadığını sorduğumda “Her şey yasaldı, arkadaşımın kanuni hakkıydı” dedi.
Modern insan, galiba kendisine yasal olarak sunulan her şeyi meşru olarak kabul ediyor. Çünkü bu durum ahlaki bir değerlendirme yapmasına gerek kalmadan ona kolaylıklar sağlıyor. Oysa yüzyıllardır biliyoruz ki yasal olan her zaman ahlaki değildir. Ayrıca tarih bize göstermiştir ki kanunların izin verdiğiyle vicdanın onayladığı arasında uyum olmadığında daima insanlık kaybetmiştir.
Bu noktada İranlı sosyolog ve düşünür Ali Şerîatî’nin anlattığı Horr bin Yezid’in (Hür) hikâyesi, geçmişten bugüne uzanan çarpıcı bir örnektir. Emevi Halifesi Yezid’in komutanlarından biri olan Hür, Kerbela’da Hz. Hüseyin’in karşısına çıkan orduda yer alır. Ancak Hüseyin’in katledilmesinin büyük bir haksızlık olacağını anladığı anda, mevkî, iktidar, devlet otoritesi ve resmî haklılıkla çevrili rahat ortamını terk ederek Hz. Hüseyin’in tarafına geçer.
Hür’ün içinde bulunduğu alan, yasal imkânların sunduğu güvenlik ve meşruiyetle donatılmıştır. Fakat Hür bu yasal ve toplumsal “doğruluğun” ahlaki olmadığını fark ettiğinde, tereddüt etmeden belirsiz ama doğru olanı seçer. Onun için mesele, kimden emir aldığı değil hangi değerin peşinden gittiğidir. Bu bir vicdan devrimidir! Çünkü en çetin dönüşüm, dış koşulları değil, insanın kendi içini değiştirmesidir. Sonunda o da Hz. Hüseyin’le birlikte şehit düşer.
Hür’ün yaptığı davet, bugünün dünyasında da geçerlidir. Alışılmış güvenli alanları sorgulamak! Yasal ama ahlaksız kazançlara, toplumca normalleştirilmiş ama vicdanca yanlış olan ilişkilere, helal görünse de içi boş bir başarıya “hayır” diyebilmek. Çünkü gerçek özgürlük yasa içindeki adaletsizlikten de kurtulmayı gerektirir.
Bugün belki Kerbelâ’da değiliz, ama her gün yeni bir “Hür anı” yaşıyoruz.
Her gün kendi “Hüseyin’ine” doğru bir adım atmakla, Yezid’in sofralarında biraz daha kalmak arasında seçim yapıyoruz. Ve belki de erdemli yaşamak, sadece “yasal” olanı değil, aynı zamanda “helal ve doğru” olanı tercih edebilme cesaretiyle başlıyor.
Öte yandan, başkalarının davranışlarını yasallık, konfor alanı ve erdem bağlamında sorgulamak; Hür’ün örneğini referans göstererek ahlaki bir üstünlük sergilemek oldukça kolaydır. Modern insan bunu özellikle sosyal medya üzerinden abartılı bir biçimde yapar. Ancak unutmamak gerekir ki başkalarının zaaflarını yargılamadan önce, insanın kendi sınanma anını beklemesi gerekir. Zira asıl sınav, hiç karşılaşılmamış bir günah karşısındaki tavırla değil; o günahla gerçekten sınandığında verilen kararla ortaya çıkar.
Tam da bu yüzden hatırlamamız gereken o sade ama çarpıcı söz şudur:
“Sınanmadığınız günahın masumu olamazsınız!”
Henüz güçlü tarafın teklifini almadıysak, paraya gerçekten muhtaç kalmadıysak, yalnızlıkla sınanmadıysak ya da çaresizliğin eşiğine gelmediysek, bir başkasının tercihlerini yargılarken belki sadece sınanmamış olabiliriz. Belki masum değiliz, sadece imkân bulamamışızdır. Ve belki de bu zamana kadar dürüst değil, sadece fırsatsız kalmışızdır.
Hür’ün büyüklüğü burada başlar. Güç elindeyken, emir veriyorken, resmi korunaklılık içindeyken vazgeçmeyi başarır. Ve asıl erdem işte o an ortaya çıkar. Bu yüzden Hür’ün hikâyesini bir geçmiş zaman anlatısı olarak görmemek gerekir. Tam aksine bu öykü bugün yargılayan veya henüz sınanmamış olan herkesin aynasıdır. O aynaya bakmak cesaret ister. Tıpkı erdemli bir hayat sürmek gibi!
Şimdi durup kendimize şu küçük soruyu sorabiliriz. Bugün hangi davranışımız sadece yasal, ama ahlaken eksik? Belki de bu soruya verdiğimiz cevap, bizim “Hür anımız” olacaktır.