Muhteşem görselliğin içerisinde büyülenmiş bir vaziyette boş gözlerle resepsiyona yanaştık.
Kollarımızı uzattırdılar. “Aha dedim temiz bir işletme tırnak kontrolü var!” Utana sıkıla...
Hanım rahat, kolunda beşi bir yerdeler taktı takıştırdı. Sanırsın kuyumcu defilesinde arada birde şakırdatıyor zenginlik ifadesiyle kollarını görevliye uzattı.
Bir anda plastik kelepçe uzandı tak diye bağlayıp ucundan kestiler bardan bir alkış koptu utandım otele kabul töreni zannettim. Meğerse bu prangalar biz tatil yapar iken, bizden olmayanlar çevremizde olur ise onların fark edilmesini sağlıyormuş.
Yine de anlam veremedim tatile gelen ben plastik kelepçe takılan yine ben demek ki tatilde bir esaret havası var.
Bunun banyosu, havuzu, uykusu var ama yapacak bir şey yok parayı peşin aldılar.
Zaman zaman Kaptan Custo’nun okyanustaki balinaları işaretleyip belgesel çekmesi misali acaba bizi de mi çekiyorlar diye düşünmedim değil...
Hatta oda tavanında yanıp sönen ışıktan şüphelendim.
Fişlenmenin mutluluğu içerisinde odamıza yöneldik. Ben klimaya, çocuklar TV kumandasına ve hanım da Hilton banyo materyallerine kilitlenmişti.
İkramlardan ve aktivitelerden geç kalmamak adına eşyaları süratlice yerleştirip, havuz kenarında 7 tur attıktan sonra boş şezlonga havlumuzu keyifle attık. Bizim de tapulu uzangeçimiz olmuştu.
Bu havlu işi oldukça önemli. Sabahın erken saatinde ailenin bir üyesi görevlendirilir, uyur gezer vaziyette havuz çevresinde dolaşır. Omuzunda havlular sanırsın pazarda tezgâh açmış, terini siliyor. Halbuki havuz kenarında veya plajda uzangeçlere havlu bırakıyor.
Yoksa yer bulmak oldukça zor, aksi durumda çimlere uzanılıp gerinmek zorunda kalınıyormuş.
Yumuşak Buldan kumaşı deyip geçmemek gerekiyor. Bu çaputlar öyle değerli imiş ki taahhütname imzalattılar.
-Kaybetmeyeceğim.
-Kirletmeyeceğim
-Kaybeder isem ödeyeceğim.
-Havlucuya teslim edeceğim.
-Günde bir sefer değiştireceğim.
Sanki acemi birliğine teslim olmuş er misali, askeri malzeme teslim alıyoruz.
İlk günler, sabah içtimasında seriyor arkasından dakikalarca nöbet tutuyordum. Çaputu kaptırmayalım diye, acemilik zor...
Askerlik de kaptırmamak üzerine şekillenmemiş miydi?
Bir seferinde veledin biri bana koşarak geliyor ayağında bizim ufaklığın terlikleri, lakin omuz üstü bildiğim çaput pazarı kafa görülmüyor yığma havlu yaklaştı yaklaştı.
“Buba Buba zengin olduk” diye seslendi, şaskınlık içerisinde,
seni kum havuzuna yolladık.
Bu ne hal gömü mu buldun?
“Yok yok topladım, bunlar 5 avro."
Başımdan kaynar sular indi ama havuza atlayamadım.
“Evlat, kaybedenden 5 avro alınıyor bulandan değil iyisimi sen yerlerine bırak yoksa tatil erken bitecek” diyerek kovaladım.
Kafamda tüten dumanı söndürmek için daldım havuza bir aşağıya bir yukarıya kulaç atıyorum. Yoruldum kenara çıkmak istedim ama bir tuhaflık var benim mayo düştü düşecek anlam veremedim yüzer iken zayıfladım mı?
Önce anladım meğerse havuz içerisindeki binbir çeşit kimyasal lastikleri gevşetmiş.
Kulede oturan Lifeguard isimli görevli yanıma gelerek
Amca!
“havuz dibinde gözünü açma”
“balıklama dalma”
“kafanı sokma”
“renk değiştirir ise süratlice çık!”
bil ki biri boşaltım yapıyor.
Ama endişe etme biz şoklama yaparız dedi.
O nedir evlat? Asidi basar mikrobu öldürürüz.
Nerede? diye mırıldandım
Havuzda diye gülümseyerek köşküne kuruldu.
Havuz sonrası mayolarımız bollaşmıştı. Belki de bolluğu telafi etmek için bol bol yediriyorlardı?
Ne garip asite dal deseler dalmam tatil denince akan sular durdu.
Cimmenin etkisiyle açıkmış ve sabah kahvaltısını kaçırmış olmanın hüznü ile açık büfe öğle yemeğine adeta yumulduk.
Sanırsın kıtlıktan çıkmıştık. Zati bu şekil israf eder isek kıtlık kapıda...
Gözümüz dönmüş büfeler arası koşuyorduk. Bal arısı misali bir küvezden diğerine uçuyorduk. Gözlerimizdeki mutluluk görülmeye değerdi.
Bir ara tek kol üzerine üç tabak taşıyordum.
Üzerimde şort olmasa garson zannedeceklerdi.
Tabak sayısından masa yüzeyini göremez olmuştuk. Azçık ondan azçık bundan topluyorduk. Koma halinde konuşmadan ardı arkası tıkınıyorduk.
Bir süre sonra ağırlaşan bedenimde göbek bölgesinde değişimi gözlemledim.
Utanmasam kollarımdan tutun beni taşıyın diyecektim.
Restorandan yalpa yapa yapa uzaklaşır iken aklımız hâlâ tencerelerde kalmıştı.
Hadi hazmedelim diyerek kahveci güzelinin köşesindeki ağaca sırtımızı dayayarak orta şekerli kahvelerimizi höpürdetmeye başladık.
Bir el yağda bir el balda denilen hayat bu olsa gerek.
Hanım da keyifliydi bir hafta yemek hazırlamayacaktı.
Çocuklar sevinçle yanımıza gelerek dondurma alabilir miyiz? Tabi ki ne de olsa beleş bugün yemeyecekte ne gün yiyecektiler.
Öğle sıcağında şehrin neminden bunalan bedenim klima altı aramaya başlamıştı. Yemeğin ağırlığı beni yatağa çekiyordu. Cümbür cemaat dayanamadık. Kendimizi odaya attık klima altında hafiften uyumuştuk. Bir süre sonra tüm kemiklerimiz ağrıyor midemizde ekşime hali, çarpılmıştık.
Yaşa, taşa oturma dediler ama klima altında uyuma diyen olmadı.
Uyandığımızda dondurmacı kapanmış, karşı tezgahtan bir ses geliyordu, Ays Melon Ays Melon şıpıdık şıpıdık terliklerimizle koşa koşa yakaladık. Bir anda höpüdenek dondurmalı tatlı kavunları işkembeye indirdik.
Nefs hastalık tanımıyor.
Hafiften gün batımıyla elde telefonlar “Tatil Fotoroman” serisi başladı.
Kimi tele objektif önünde,
Kimi ağaca yaslanıyor
Kimi kumsala uzanıyor
Kimi de güneş önünde pozlar veriyor, ortalık mankenden geçilmiyordu.
Biz de ortama uyduk bir sağdan bir soldan şipşak çekiliyoruz ama hanımdan ilk uyarı aman göbeğimiz görülmesin biraz ince olayım. Doğaya ters ama yeni telefonlar bir harika lunapark aynaları gibi tombulu bile incecik yapıyor.
Mankenlik yormuş olsa gerek tüten dumana kitlenerek restoranda yer bulmak ve bitmeden yemek için kapılar açılmadan sıraya girdik.
Tam saatinde hurra şeklinde olimpiyat 40 mt maratonu başladı. Öncesinde takım çalışması yapmıştık.
Hanım masaya
Oğlan tatlılara
Kız tencere yemeklerine
Ben de et yemeklerine yöneldim. Sonrasında Voltran misali masada buluşmak üzere anlaşmıştık.
Hanım söyleniyordu, bu marifetlerinizi evde niye böyle göstermiyorsunuz. Bizler tabaklara öylesine yumulduk ki dünya dursa umurumuzda olmayacak. Artık döngüyü çözmüştük.
-Uyanıyor
-Yiyor
-Uzanıyor
-Yiyor
-Yüzüyor
-Yiyor
-Yatıyor
-Uyanıyor
Oda Restoran Havuz Deniz Bar Ağaç dibinde geçen bir haftanın sonunda,
ayakkabının burnunu göremeyecek vaziyette,
Göbek çapı artmış
Şeker tavan yapmış
Tansiyon zorlanmış
Yağlar depolanmış
Kollestrol yuvalanmış bir vaziyette
Tatil bitmişti.
Cüzdanın kefesi eksilmiş
Küfe ağırlaşmış
Kefen yaklaşmış...