Dönem 4 öğrencisiydim. Vizit yapılıyordu. Odalar dar ve vizit ekibi kalabalık olduğu için en son hastanın odasında girememiştim. İçerden sadece "Hepinizi laboratuvar hekimi oldunuz" şeklinde yüksek perdeden bir cümle işitmiştim. Sonradan öğrendiğime göre hoca, hastayı sunan asistanın, hasta için yapılan tetkiki anlatıp muayene bulgularını iyi hatırlamamasına kızmış. Tetkiki gören hoca, hemen oracıkta hastayı muayene etmiş, hastanın muayene bulguları ile bu tetkikin istenmemesi gerektiğini söylemiş, bir de fırça atmış.
"Laboratuvar hekimliği" kavramını son duyuşum değildi bu tabi. Başka bir merkezden gelen bir hastanın tetkikini görür görmez "bu hastayı hiç muayene etmemişler" deyip kızan bir büyüğümün, hastayı muayene ettikten sonra "bu radyolojik görüntü ile bu hasta hiç uymuyor" dediğini hatırlıyorum. Aynı hasta başka bir doktora göründüğünde, o doktor da bir önceki hekim için aynı şeyi düşünecektir muhtemelen.
Hem Tıp Fakültesi hayatımızda hem de hekimlik mesleğini icra ederken sık sık duyduğumuz "Laboratuvar hekimliği" kavramı hastayı muayene etmeden kimi zaman gereğinden fazlaca tetkik ve görüntüleme isteyerek hastanın sorununu bulma çabası olarak ifade edilebilir. Genelde tecrübeli olanlar tecrübesizleri, üst basamaklar alt basamakları veya tıbbi birimler birbirini bunu yapmakla itham eder.
Çok bilindik bir senaryo da şudur. Bir hasta elinde bir kâğıtla gelir ve bir sorunu olduğu için kendisine bu tetkikin yapıldığını söyler. Hekim tetkike bakar, sonra hastayı muayene eder. Kafasında bir ön tanı oluşur. Tetkike tekrar bakar. Önce bu tetkiki yaptıran hekime (kimi zaman aşikâr olarak, hastanın duyacağı şekilde) hayıflanır, laboratuvar hekimliği yapmakla itham eder hatta bazen hakaret eder, sonra kafasındaki ön tanıya yönelik başka bir tetkik ister (veya bazen aynı tetkiki tekrarlatır). Sonuç bazen düşündüğü gibi olmaz. Sonuç düşündüğü gibi olmadığı için de kimi zaman hastanın semptomlarını giderecek bir tedavi başlar, kimi zaman başka bir bölüme veya hekime yönlendirir. Hasta rahatlamazsa başka bir hekime/kuruma gider ve yaşananlar tekrarlanır.
Bizler eğitimli insanlarız. Bir gürültü patırtı çıktığı zaman hemen olaya dalmayız diye düşünüyorum. Örneğin; önünden geçtiğimiz bir kafede iki kişinin kavga ettiğini düşünelim. Olaya müdahale eder miyiz? Diyelim ki bu soruya cevabımız "evet" oldu veya bu olaya müdahale etmek zorunda kaldık. İki tarafı da tanıyorsak nasıl davranırız? İki tarafı da tanımıyorsak nasıl davranırız? Sadece bir tarafı tanıyorsak nasıl davranırız?
Olaya müdahale ettiniz ve kişileri ayırdınız diyelim. Bundan sonra ne yaparız? Yukarda saydığım üç farklı durumda da muhtemelen sorunun ne olduğunu anlamak için iki tarafı da dinlemek isteriz.
Peki, eğitimli olmayan, feodal zihniyetli bir insan ne yapar?
Kavga çok uçuk bir örnek olabilir ama olaylara karşı tavrımızın eleştirel olması, sorgulayıcı olması ve akılcı olması gerekiyor. Bu bizim mesleğimizin özelliği. Ancak biz gördüğümüz bir radyolojik görüntü, bir EKG veya bir laboratuvar değeri üzerinden bir önceki meslektaşımız bunu niye istedi acaba diye düşünmek yerine onu yargılarız, bazen hakaret ederiz, hekimliği hakkına ileri geri şeyler düşünür ve/veya söyleriz. "Bu hastaya niçin şu tedavi verilmemiş?", "niçin şu tetkik yapılmamış?", "niçin şu ilaç yazılmış veya yazılmamış?" gibi hastayı o an görmeden veya ilk halini görmeden bir sürü yargıda bulunuruz.
Bunun da bir çeşit laboratuvar hekimliği olduğunu anladığım zamandan beri bu tür ön yargılarda bulunmamaya dikkat ediyorum.
Ha, bir de şunu ekleyeyim! Meslek hayatım boyunca bana mantıksız gelen her durumun mantıklı bir hikâyesi olduğunu gördüm.