“Komşusu Açken Tok Yatan Bizden Değildir.”
Zaten, dinimizin gereği olarak dilimize yerleşikliği yüzyıllardır mevcut.
Bir zamanlar…
Yani gerçekten bırakın her evde fırın, çamaşır makinası, televizyon ve bulaşık makinasını, buzdolabı olmayan, telli dolap zamanlarında değerliydi “komşusu açken tok yatan bizden değildir” gerçekliği.
O zamanlar kimsede hiçbir şey yoktu. O şeyden birinde bir tane varsa o varlıklı sayılıyordu. Doğal. Çünkü onda vardı.
O zamanlar “işten artmaz dişten artar” diye inanılan ve bu doğru da olan zamanlardı.
Makinalaşma yoktu.
Sanayi az ve önemsizdi.
İşler kopyalanabilir, standart şekilde çoğaltılabilir değildi.
Aileler ürettiklerinden ne tasarruf ederlerse o kadar servet sahibi olabilirdi.
Ve buna rağmen paylaşım bir şekilde toplumun ruhuna nakşetmişti.
Ne plazalarda çalışan şımarık görgüsüzler türemişti.
Ne bencilleşmiş cahil yeni yetmeler.
Mahalle vardı.
Ar vardı.
Utanma vardı.
Nesiller Kemalettin Tuğcu okur ve anlamaya çalışırdı. Acımayı ve ağlamayı henüz çocuk yaşta kavrardı.
Vicdan ve ruh eğitimi en baştan sağlam yapılırdı.
Ve o çocuklar insan olurdu.
Hem üstelik…
İnsanlık bu insanların zamanında bile doğayı, diğer canlıları ve hatta türdeşlerini yok etmişlerdi.
Diğerlerine atom bombasını ve kimyasal zehirleri boca etmişlerdi.
Vicdan ve merhametin var olduğunu sandığımız o dönemlerde bile ne insanlık dışı katliamlar olmuştu.
Ne yüzyıl savaşları.
Peygamberini Hicret’e mecbur bırakmış, çarmıha germişti insanlar.
Şimdiden sonrayı düşünmek ise ne kâbus!
Merhameti çalınmış, vicdanı alınmış, bilinci karanlık bencillerin mutlak ve standart profil olduğu bir dünyada neye muhalif olmayacaksın ki artık?
Tabii ki daimi muhalifsin mecburen.
Maalesef Billahi.