Şiddet denince çoğu zaman fiziksel boyutunun akla geldiğini biliyorum. Resmin bütününe baktığımızda şiddet karşımıza iki yüzüyle çıkar.
Birincisi hemen acısını hissettiğimiz peşine hüküm verdiğimiz fiziksel şiddettir. Bu şiddet kendi içinde çeşitlenmeye gidebilir. Fiziksel şiddeti ayrıca yazacağız.
İkincisi sözlü şiddettir. Yani sözle gelen şiddettir. Hiçbir kural kaide tanımadan insanların kutsalını, değerlerini ve geleneğini yerle bir eden şiddettir. Bunun ülkemizdeki en somut yansıması neredeyse doksan yıllık bir maziye sahip, her türlü kutsala hiçbir değer vermeyen melez ve yerli laiklik sözlü şiddetidir.
Evet laiklik adı altında her türlü kutsal ayaklar altına alınıp toplumsal çözülmeler hız kazandı. Kendilik dogmatizmi namına içtimai müesseselerin yıkımı ve bireyin değersizleştirilmesi en meşru hale getirildi.
Devleti kutsallaştırmak ve gücü merkezileştirmek namına türlü hukuksuzluk hukuk adına uygulandı.
En büyük sözel şiddet olarak yakın tarihimizde yerini almıştır bu melez ve yerli laiklik. Laiklik adı altında değer üretmeden değersizleştirme hızlı bir yankı bulmuştur.
Laiklik adına ne uçurumlar oluşturulmuş ve ne boşluklar meydana gelmiştir.
Evet laiklik bu toplumun zehir zembereği olmuştur. Birlikte yaşayan bütün toplumun yani Müslim ve gayri Müslim tebaanın bir arada yaşama iklimini yok etmiştir.
Laiklik adına söz alanlar aldıkları sözün nereye gittiğini düşünmeden insanların kutsalını yok etmiştir. Bu nedenle yıllardır bu toplumda insanlara en büyük şiddet laiklikten gelmiştir.
Laiklik bir nevi Demokles’in kılıcı gibi batının kendi içinde yapamadığını biz de yapmak istediği bir devşirme, değersizleştirme ve çözülme toplumu oluşturma idealine kavuşturmuştur.
Evet bir an önce bu laiklik sözlü şiddetinin baskısından kurtulmalı bu toplum.
Örneğin laiklik şiddeti evvela mekteplerde her türlü beşerî dogmalar, insani olmayan iç dürtülerle ortaya çıktı. Bir ilaha kul olmayı reddedip insanları ilah yerine koyan çağdışı bir dogma ve totem olarak bir deli gömleğini topluma giydirdi. Bir insanı putlaştırmak adına her yaştaki eğitim için bu laiklik şiddeti bir nas, bir ayet ve hadis gibi yüz yıldır eğitimin her kademesinde uygulandı. Ama aynı laiklik şiddeti binler yıldır aynı iklimde yaşayan insanların inancını, değerlerini ve bütün insani özelliklerini irtica diyerek yok saydı ve bir baskılama altına aldı.
Örneğin aynı laiklik şiddeti mahkemelerde devleti koruma adına bireyin her türlü haklarını pervasızca ayaklar altına aldı. İnsanları bir meta veya cansız bir madde gibi gördü. O acımasız ve gaddar çirkin yüzünü ve şiddetinin her kademesini uygulamayı meşru kıldı.
Örneğin yine aynı laiklik şiddeti bir peygamber ocağı olan askeri merkezlerimizi tamamen bir dogma merkezine dönüştürdü. O kutsal ve yüce ruhu kendi hapis, ihtiraslı ve kirli yapısıyla zayıflatarak meşru olmayan her türlü isteklerini ya zorla ya da darbeyle kullanarak milletin gözünde değersizleştirdi.
Örneğin yine aynı laiklik şiddeti yıkımı en üst düzeyde ve değersizliği zirvede olan yansımalarını politikada verdi. Politikayı kendine bir zırh edindi. Bu zırh ile beni koruyan korunur imajını etrafa yaydı. Bu pis kokusunu misk ü amber sayanlar hemen ona koştular. Farklı ama günümüze kadar gelen isimlerle onun şiddetini hep meşrulaştırdılar. Onun adına ne zulümler ve yıkımlar ortaya koydular. Neredeyse her on yılda bir kabuk değiştirdi veya şemsiyesinin kılıfını yeniledi. Altına girenler çok sefil bir şekilde gittiler. Ama o varlığını ve şiddetini uygulamaya devam etti. Kendi varlığını zedeleyen ve sendeleyenleri ağır bir şiddet hezimetiyle baş başa bıraktı. Ne yazık ki cemiyet de onun bu şiddetli tarafını fark edemedi.
Evet laiklik şiddetinin en çirkin yansımaları hep politikada göründü. Öyle bir noktaya geldi ki kendi varlığının devamı için milletin hazinelerini tamamen boşalttı. Bunun için de her türlü lüzumsuz ve işe yaramaz insanları politika zemininde öne çıkararak piyon olarak kullandı. Bir siyaset üretmek yerine milletin yılları heba oldu.
Evet şiddeti meşrulaştıran laiklik adına ne gövdeler başsız kaldı ne başlar ayaksız! Hem de yaşayan ölüler bu memlekette her tarafta dolaşır oldu.
Evet laiklik şiddetini icat edenler her türlü çirkinliklerini de beraber ihraç ettiler. Zaten gayeleri de buydu ve bunu da gerçekleştirdiler.
Hem şu bir gerçek değil mi. Senelerdir bu memlekette bu milletin mazlum ve masum olanları laiklik nedir bilmez. Ancak onu zararlarıyla tanır. Onu bütün kendi hukuksuzluğu ve dogmatizmi içinde yaptığı haksızlık ve şiddetle tanır. Yoksa laiklik denen bu çirkin şiddeti ortalıkta görmez. Sadece putlaşmış halini tanır. Ama özellikle meşrulaştırılmış şiddetinin sonuçlarıyla tanır onu bu masum, mazlum ve mağdur halk.
Evet laiklik şiddeti o kadar meşrulaştırıldı ki halk tarafından her yerde tanınması ve bilinmesi istendi. Evde, okulda, hastanede, mahkemede, hapishanede, bütün resmi ve gayrı resmi dairelerde, sokakta, caddede, çarşıda, pazarda, camide, kilisede ve havrada hatta neredeyse tuvaletlerde kullanma adabı olarak dahi bilinmesi meşrulaştırıldı.
Hasılı kelam halkın gittiği her yerde kendini korumak için o gerçek yüzü olan şiddeti hep gösterdi.
Biz asırların medeni milletiyiz. Ve gelecek asırlarda yine medeni millet olarak kalmak istiyorsak bu melez ve yerli laiklik şiddetinden zinhar kurtulmalıyız.
Evet, kalıba sokmanın temel bir paradigması olan bu melez ve yerli laiklik şiddetinden kurtulup yeni paradigma oluşturmalıyız. Bunu da hepimiz kendimizi hiçbir şey bilmiyormuş gibi yeniden eğitime tabi tutarak yapabiliriz. Hiç vakit geçirmeden bu eğitim kayıtlarını gerçekleştirmeliyiz. Yoksa gittikçe kabalaşan ve ilkelliğe meyleden bu yeni insan tipi gönlümüzü ve ruhumuzu çok acıtacak bedenimizi de çok incitecek.