Hayatımın her deminde sormak istediğim bir soru ve her sorduğumda utançla başımı önüme eğdiğim bir sorudur bu soru.
Kafa gözlerim varlığa, akıl gözlerim bilgiye, gönül gözlerim de sevgiye odaklandığında olmak ya da oluş hareketinde bulunmak isterken aslında gaybda hiçbir tasarrufumun olmadığı ve iktidarımın da çok cüzi olduğu bir ontolojik eylem düzleminde hakkımda verilen kararın en doğru olduğunu görmüş neden şöyle olmam gerekir demeden hakkımda verilen oluşun şükrünü tam yerine getirmediğimden başım hep öne eğilmiştir.
Her halin hakkımdaki oluş kararı benim ne kadar çok onlar hakkında yetersiz olduğumu ve olmak istediğim şeyi düşünmektense olduğum şeyler hakkında şükretmemi zorunlu kılmaktadır. Asıl meşruiyet alanının olmak istediğim şeylerde değil olduğum şeyler hakkındaki takdirde ve teşekkürde olduğunu her defasında bildiğimde bu soruyu sormak bana ne çok utanç verir ve beni ne çok ızdırapta bırakır anlatamam sizlere.
İçimde şerre evrilen duygular ne olmam gerektiğine dair beni dürtükleyerek haddimden tecavüz ettirip olumsuz duygulara sevk ederken ardından içimden hayra evrilen duygular beni olduğum şeyler hakkında yeni bir idrak inşa ve oluşumuna, yeni bilme eylem ve edimine sevk ederek haddimden tecavüzün önüne geçer. Beni sırat-ı müstakime visal eder ve sorduğum bu sorunun benim hakkım olmadığını, sormam gereken sorunun olduğum şeyin hakkını verip vermediğimi anlamam gerektiğine yönlendirir.
Gaflet sadece hissi iptal etmez hislenmeyi de iptal eder. Geçmişi ve oluşu perdeler. Oluşun, olmanın ve olduğum noktanın kararmasına sebep olarak başımı öne ve aşağıya indirip bana verilen bütün nimetleri görmemi engelleyip birden başımı yukarıya kaldırıp verilmeyenlere, neden verilmediğine dair itirazın nezaketsizliğini, reddin olumsuzluğunu, hak etmediğim ve edemeyeceğim olmaların mutsuzluğunu sürekli göstererek beni olmam gereken hattı salimden, kalbi selimden, zevki selimden ve aklı selimden uzaklaştırarak yalnızlık ve mutsuzluk yuva ve yumağının içine atar.
Hal bu ki benim yegâne ve yegâne hakkım verilenlerin idrakine varıp şükrünü eda etmektir. Hamdini yaptıktan sonra benden olanların kendilerinde olmayanlara bakıp insan olma yolunda adım atmaktır.
Evet insanım aynı zamanda mucizevi bir makine. Her makinenin kaderinde olduğu gibi bende de takdir edilenin kahır ekseriyeti irademin dışında ve beni icat edenin külli iradesindedir. Bundandır ki ne olmak isterdim sorusunu şöyle sormam gerekirdi belki. Yaptıklarım kadar yapmadıklarımdan da sorumlu olacağım. O halde aslında bu dünyada ne olmak istediğim kadar ne olmak istemediğim daha doğrusunu yaptıklarım kadar yapmadıklarımdan ne çok sorumlu olduğumu anlayabilseydim daha iyi olurdu.
Ne olmak isterdim sorusunu şöyle cevaplamanın bir anlamı var mı bilmiyorum. İçimdeki hayra evrilen tarafımı insanlığın verimli topraklarına tohum olarak ekmek şerre evrilen taraflarımı da Rahmetin terbiye ediciliğinin tezgahında yeniden dokunması için ona döndürmek gerekir.
Aman siz de! Ne olmak istiyorsanız olunuz efendim.
Ben Allah’a kul Peygamberimize de ümmet olmak istiyorum.
Olduğum kadarın hakkını olmadığım kaderin itikadını yaşamak istiyorum.
İmkânsızlığın oluş iyisinin vukuatını öldürmesini engellemektir gayem.
Başkasının gördüğünü ben görüyorsam o benim değil. Benim gördüğümü başkası göremiyorsa o benimdir. Galiba hayatın en güzel yaşanmışlığı ne olmak istediğimi hayal etmekten ziyade ne olduğumu anlamaktır. Bu anlamak bana ait olandır. Ve bu benim Rabbimin huzurundaki en aziz ve asil oluşumdur vesselam.