Ölüm, bu hayatta karşılaşma durumunda olduğumuz tek gerçekliktir. Bir başka deyişle başımıza geleceğinden emin olacağımız tek olgu ölümdür. Ölümün bu gerçekliği onun kabullenmesini kolaylaştırmamakta hatta kabullenilmesi en zor durumların başında getirmektedir. Irvin D. Yalom, ölümü düşünmeyi güneşe bakma ile açıklamaktadır. Nasıl ki güneşe uzun süre bakamıyoruz ölümü de uzun süre düşünemiyoruz, yüzleşmek istemiyoruz. Aslında ölümü uzun süre düşünmek gerekmiyor sadece zaman zaman hatırlamak gerekiyor. Hz. Ömer halife olduğunda kendisine her gün ölümü hatırlatması için bir kişiyi görevlendirmiştir. Bir gün Hz. Ömer görevli kişiye bugün itibariyle işinin bittiğini ve gelmesine gerek kalmadığını söylemiştir. Bunun gerekçesi olarak da saçlarında ortaya çıkan beyazlıkların olduğunu söylemiştir. Ölümü herkes bu kadar kolay kabullenemiyor. Birçok insan için kendi ölümü gibi başkasının ölümü de benzer etkilere neden olabilmektedir. Özellikle çocuklar için sevilen birinin ölümü onların gelişim sürecini engelleyen bir faktör olarak ortaya çıkabilmektedir. Ölümün çocukların benlik bütünlüğünü bozucu, kişilik gelişimini engelleyici bir faktör olmasını engellemek, hem ölümün kendisi hem de sevilen birinin ölümü uygun bir şekilde anlatılması ile mümkün olabilmektedir.
Zihinsel gelişim dönemlerine göre çocukların ölüme karşı verecekleri tepkiler farklılaşacaktır. 0-2 yaş arasındaki çocukların ölüme karşı tepkileri zihinsel işlemi dönem itibariyle daha çok duyularla ve bu duyulara bağlı refleksif davranışlarla sınırlı olduğu için belirsizdir. 2. yaşını doldurmaya yakın olan çocuklarda nesne kalıcılığı denilen özellik oluşmaya başlar. Bunun anlamı, çocuk göz önünde olmayan nesnelerin artık var olmaya devam ettiğini kavramaya başlar. Çocuk artık göz önünde olmayan nesnenin hâlâ var olduğunu anlar ve annesi gözden kaybolduğunda geri döneceğini bilir ve bu anlayış onun kaygılanmasını da ortadan kaldırır. Ölüm olayına karşı özellikle ikinci yaşından sonra çok daha duyarlı ve dikkatli olunmaya başlanmalıdır.
İki yedi (2-7) yaş arasındaki çocuk düşünme öncesi dönemdedir. Bu dönemde bir takım gelişimsel engeller yaşanmaktadır. Bu gelişimsel engellerden biri çocukların bu dönemde benmerkezci olmasıdır. Bunun nedeni herkesin onun gibi düşündüğünü düşünür. Çocuk sevilen birinin ölümünü nasıl açıklıyorsa onun ölümüne ilişkin düşündüğü neyse herkesin onun gibi düşündüğünü düşünür. Çocuklar bu dönemde odaklanma sorunu yaşarlar. Bunun anlamı, bir bütün içerisinde bir faktöre odaklanıp diğer faktörleri göz ardı etmesidir. Ölüm karşısında kalan çocuk hayatta kimsesiz, çaresiz, korumasız hisseder ve artık kimsenin onun sevmeyeceğini düşünür. Sevilen birinin ölümü durumunda çocuğun odaklanma özelliğinden dolayı kendisini sadece onunla ilişkilendirmesi yukarıda bahsedilen duyguların yaşanmasına neden olmaktadır. Çocukların bu dönemdeki düşünme tarzı özelden özele akıl yürütme şeklindedir. Yani 2-7 yaş arası çocuğu iki özel durum arasında bağlantı kurarak bir yargıya varmaktadır. Bu durum çocuğun ebeveynden herhangi biri öldüyse diğeri de ölecektir ve bu hemen olacaktır şeklinde düşünmesidir. Çocuklar bu dönemde cansız varlıklara canlılık, canlı varlıklara da canlılık atfetmektedir.
Bu özellik çocuğu ölümle baş etmesinde sihirli bir gücün varlığına inanmasına neden olmaktadır. 2-7 yaş arasındaki çocuğa ölüm konusunda yardımcı olurken bu özelliklerine göre yardımcı olmak son derece önemlidir. Bu durum çocuğa ölümü anlamasına yönelik yapılacak yardım sürecini belirlemede önemlidir.
Bütün bu açıklamalardan sonra aşağıdaki sonuçları çıkarmak mümkündür.