Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Şu Aciz ve Acayip İnsana Bakın Hele!

Şu Aciz ve Acayip İnsana Bakın Hele!

Hayatın en değerli mertebesinde dünyaya gelir insan. Yani hem canlıdır hem iştahlıdır hem de akıllı. Lakin gelin görün ki senenin bütün vaktini hayatın en basit seviyesinde yaratılanları elde etmek için sarf edip durur. Bilhassa canlı olup ne iştihası ne de aklı olmayan toprağın altında ve üstünde olan bitkileri elde etmek için durmadan çalışır.

İnsanın en saf duyguları hem acizliği hem de acayipliği hep bu uğraşlardadır. Ve bıkmadan bir ömür bu eylemine devam eder. Baharın ilk haliyle başlayan bu telaş ve çok renklilik kışın beyazlığıyla tek renkte nihayet bulur demeden hemen başlar diğer senenin faaliyet planları.

İlkbahar bir başlangıçtır hayatın en yükseğinde yaratılan insanı nebatatın peşinde koşturmaya. Neredeyse bitkisel hayata girecek kadar dur demeden çalışır. Toprağın altını üstünü eşeler durur. Ağaçların her tarafını makaslar veya yerinden sökerek yenisini toprakla buluşturur. Uçsuz bucaksız tarlalara tohum atar. Tarla kiminse içindekiler de onundur düşüncesiyle çift sürüp durur. İlaçlamalarını yapar. Gübrelerin en doğalından kimyasalına kadar, imkânı ve ilmi dahilinde, ne varsa serper nebatatın semtine. Ve yorulmuştur insan. Biraz beklemesi gerekir. Ancak endişelidir. Ya tohum ürün vermezse ya ağaçlar çiçek açıp meyveye durmazsa ya toprağın üzerindeki don altına işleyip o nazik hayatları söndürürse ve durmadan çoğalıp giden ya ya yalar insanı bu dinlenme halinde bile aciz ve acayip hallerin çıkmazında endişelendirip durdurur. Çünkü insan sadece canlı değil hem iştahlı hem de akıllıdır. Hele aklı inanıcının önüne geçmişse işte asıl buradan yakın ve görün insanın çaresizliğini.

Ve insanın yüzü gülmeye başlar. Çünkü yaz gelmiştir. Aslında orta bahar gelmiştir de diyebiliriz. Her yer ürüne olan meylini müşahhaslaştırmaya başlamıştır. Toprağın altında olanlar orada büyümeye, üstünde olup zeminde büyüyenler orada belirginleşmeye havada olup gövde ve dallarda insana görünmeye başlayanlar da kendi yerlerinde insana el sallamaya başlar. İnsan gururlanmaya hatta tarla ve bahçelerinin bağ ve bostanlarının havasını atmaya başlar. Verdiği emeğin karşılığını alacağını düşünerek biraz daha rahat uyur ve sonrasının planlarını belirginleştirmeye başlar. Hayallerini bu sene gerçekleştireceğini geleceğini inşa etmek için bu basit hayattaki canlıların ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu düşünür. Gururludur bunca gayretine karşı layık görüldüğü bu nimete.

Orta bahar bitecek ve son bahar gelecek demeden hasat mevsimi başlar. İnsan artık neyin peşinde bunca zahmeti çektiğini gözüyle görür. Ve bu gördüklerinin hepsi istisnasız iştahsız ama ihlaslı canlılardır. Yani bir beklentileri olmadan kendilerini insan için feda ederler. Hayatlarını insanın hayatıyla birleştirince daha aziz ve harika bir mertebeye çıktıklarını da insan fark eder. Ve insan çok mutludur bu hayatlarla temas edince. Mesela kimileri bu mutluluğu çayın yaprağında fındığın kabuğunda mısırın sarısında hisseder. Kimileri buğdayın ve arpanın başağında, mercimek ve nohudun dökümünde bulur. Kimileri incir ve zeytinin insanı kendinden alıveren tat ve şifasında bulur. Kimileri kaysının altın sarısında elmanın insanı bir ömür mutlu eden tadında bulurken kimileri de cevizin çetinliğindeki beyazlığında turunçgillerin nazik sululuğunda ve şeftali ailesinin hemen yenilmesi gereken hoşluğunda, ayvanın beklenilerek ulaşılan eşsiz tadında bulur. Armut ve nar bahçelerinin sahiplerinin ise değmeyin keyiflerine. Çünkü armudun iyisini değil hepsini narın o inci tanelerini sadece insan bilir ve tadar.  Ya toprağın üstünde ve bağrında büyüyerek insana mutluluk veren karpuza ve kavuna, kabağa ve kartola, soğana ve sarımsağa o çeşit çeşit yapraklıgiller ailesinin mutlu ettiği sahiplerine ne demeli. Bir düşünün ellerinizle dokunduğunuz o mahsullerin yüreğinizde oluşturduğu heyecan, zihninizde açtığı ufuk ve gönlünüzde kurduğu sofralar ne farklı bir hale koyar insanı. 

Ve insan ilk, orta ve son baharda biriktirdiklerini kışın tüketir. Yeniden üretmek için faaliyetlerini tekrar başa alır ama yeni bir ben ve yeni bir canla. Hiç bitmeyecek gibi görünen o mahsuller güneşin buzu erittiği gibi insanın iştihası karşısında tükenmeye ve hatta insana yeniden can ve kan olmaya hata ve hatta insanın topraktan yaratıldığını böylece ispat ederek insanın ne kadar aciz ve cahil olduklarını hal dilleriyle anlatmaya çalışırlar. Aklı olan insan aslında bütün bu renk ve tatları bağrında bulunduranların toprağın bağrından süzülüp geldiğini, aslında insanın bir nevi toprak yiyerek gıdalandığını yani canlılığının devamını bu akılsız ve iştahsız olarak adlandırdığı bitkilere borçlu olduğunu anlar. Tam toprağa saygı duyacakken uyanır toprağın sahibine secde ederek aczini anlar cehaletini bilir ve insan doğulmadığını aslında insan olunduğunu fark ederek bütün alkışların merkezinde olur.

Ve irfanla toprağın bağrında çalışan bu emekçi insanlarımız Pahom gibi değildirler. Tam aksine insanın sadece bitkilerle yaşamadığını bilirler. Hayatın devamı için bu mücadelenin bir insani eylem olduğunu ve en iyi sonucu almak için değil en iyi süreci oluşturmak için bunca zahmete katlandıklarını anlayarak acizliklerini ortaya koyup sonucun ihtişamı karşısında da acayip bir hal alırlar.

Peki hayatın iştahlı kısmı olan ama aklı olmayan hayvan hayatıyla mesafesini koruyamayan, insanın eksik ve geliştirilmesi gereken tarafının sağaltımıyla uğraşıp belli bir yetkinliğe ulaşanların acizlik ve acayipliklerini hiç anlamamalarına ne demeli. Hele o küçücük akıllarına, pörsüyen ve kırışan bedenlerine ve benliğin karanlığında yol alan ömürlerinin karamuklarının dehlizlerindeki cahilliğini görmeyen o benim ben diyen hallerine ne demeli. Bence bir şey demeyelim. Onları kendi hallerine bırakalım. Çünkü yetersizliğini bilmeyen hiçbir zaman yeterli olamaz.

Güncellenme Tarihi
  • 31 Ağustos 2025, 00:37
Yazının Adı
Şu Aciz ve Acayip İnsana Bakın Hele!