Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Vasat Müslüman

Vasat Müslüman

-Bana mı sordun vasat Müslüman kimdir diye? Bunu bilmeyecek ne var ki! Bizim bakkal Niyazi amcadır vasat Müslüman.

-Hadi oradan teres. O kadar ilahiyatçı vs. var bu dünyada. Kalkıp da söylediği lafa bak. Yok bakkal Niyazi amcaymışmış vasat Müslüman.

-İnan ki doğru söylüyorum Sadık. Bana inanmıyorsan başkalarına da sor. Onların da fikrini al bak bana hak vereceksin.

-Yahu biz seni bir şey zannettik de fikrine müracaat ettik. Böyle cevap vereceğini bilseydim sormazdım bu soruyu sana.

-Sen bilirsin azizim. Ben hakkı söylemekle mükellefim. İster dinle ister dinleme. Vallahi dedem de babam da hep Niyazi amcanın vasat Müslüman olduğunu söylediler ve ben de öyle olduğuna şahidim.

-Dur dur dur! Böyle neler söylüyorsun sen. Sadece senin fikrin diye öylece tepki göstermiştim. O zaman anlat bu vasat Müslüman Niyazı amcayı biz de öğrenelim.

-Yoook! Anlatmam artık bundan sonra.

-Neden anlatmayacakmışsın?

-Çünkü sen benim söyleyeceklerime değil de dedem ve babamın söylediklerine itimat edip konuşmamı kabul ettin. Beni kırdın. Onun için başka kapıya lütfen.

-Haddi canım ordan! Seninle birbirimize nazımız bu kadar geçmeyecekse bunca yılın arkadaşlığının anlamı ne.

-Nasıl da hassas noktalarımı biliyorsun Sadık. Vallahi pürfenasın.

-Hadi hadi fazla naz vasat Müslümanın tarifini ümmete unutturur.

-Bak kardeşim! Biz üç nesil şahit olduk Niyazi amcanın vasat Müslümanlığına. Sana hülasa edeyim dilim döndüğü kadar.

-Ne münasebet hülasa etmek. İzah et izah. Şu kaybolmuş, maveranın perdeleri arkasına gizlenmiş ve bize küsmüş olan hasret kaldığımız vasat Müslümanı artık anlat bize.

-Peki peki. Her zamanki gibi hemen öyle hödhödlenme. Az biraz sabreyle. Biliyorum vallahi artık sabrımız kalmadı diyeceksin. Ama sabırla mükellefiz hepimiz. Hem de Efendimizin tabiriyle içinde en ufak bir şikâyet olmayan sabr-ı cemille efendim sabr-ı cemille.

Bak Sadık! Niyazi amca her işinde daima hep Kur’anî ve Muhammedî olmayı gözetti.

-Dünyevi işlerinde de!

-Evet, dünyevi işlerinde de. Zaten dini dünyadan ayırdığımız için hep bu hale gelmedik mi? Kur’an ve Peygamber dünyayı dinden hiç ayırmış mı? Hatta bütün dünyevi hayatımızı düzenleyen din değil miydi? Onun için Niyazi amca her işinde şakul olarak daima Kur’an ve sünneti esas aldı. Bazen babam bu halini öğrenmek istediğinde latif bir lisanla dermiş ki evladım onca asrı şereflendiren ve anlamlandıran bu hakikatler benim gibi birinin mi ihtiyacına kâfi gelmeyecek. Keşke tam anlayıp yaşayabilsem şu dini.   

-Doğru vallahi. Hiç böyle düşünmemiştim. Koskoca on dört asrı aydınlatan dinimiz var. Ne ara bu hale geldik biz Müslümanlar.

-Biliyor musun Sadık! Niyazi amca aslında varlıklı birisi. Ama bir gün bile bu varlığını bir üstünlük vesilesi olarak kullanmadı. Hep sade ve mütevazı yaşadı hem de bütün ailesiyle birlikte. Düğünü de bizimki gibiydi cenazeleri de. Bayramlığı da bizimki gibiydi seyranlığı da. Evinin içine girince sanki bu servetin sahibi değil gibi bir hal arz ederdi. Hatta bizim gibilerin evi bazen daha tefrişatlı kalırdı onunkine karşı.

Mesli cizlavet ayakkabısını hiç değiştirmedi. Cepkenli takımı ya bir tane vardı ya da iki. Öyle ki onlar da birbirine benzerdi ta ki yanlış anlaşılmasın. Ama çok temiz giyinir ve sürekli misk ü amber veya gül kokusu sürmekten geri durmazdı. Yanına varınca hakikaten bir asrısaadet Müslümanı esintisi gelirdi insana.

-Allah Allah! Bir o hayata bak bir de bizim hayatımıza.

-En çok hoşuma giden tarafı ise hem hasbi hem de hesabi olmasıydı. Çok severdim bu tarafını.

-Mukadder bu ikisi bir vasat Müslümanda nasıl bulunur. Şaka yapmıyorsun değil mi?

-Böyle düşüneceğini hissetmiştim. Hakikaten öyleydi Niyazi amca.

Bak kardeşim! O vasat Müslüman Niyazi amca var ya Allah’ın hukuku olunca öyle hasbi idi ki bütün ömrü ibadetle geçer ama bunu sizin gözünüze sokacak şekilde yapmazdı. İhlası o kadar derinkulluğu o kadar içten ve dine sahipliği o kadar samimi idi ki her hali İslam’a hizmet ederdi. Ama mesele kul hakkına gelince tarif edilemez derecede hesabi olur,  kılı kırk yarar derecesinde bütün muhasebeleri yapar ve herkese hesap vermeye gayret ederdi. Mesela bakkalında muhasebecilerin Kalamoza defteri gibi bir defteri vardı. Her gün o defteri kontrol eder ve akşamları yatınca Allah’ım eğer bu gece ölürsem bütün alacaklarım için hakkımı helal ettim ama vereceklerim için de senin affına sığındım dermiş.

-Vay be!

-Benim canım Niyazi amcam çok da çalışkandır ha. Sevmediği birkaç şeyden biri de uykudur. Akşamları vaktinde yatar sabahları da vaktinde uyanır hayata. İnan ki dedem ve babam da söylüyordu ben de şahidim daha güneş Niyazi amca yatakta iken üzerine doğmamış gibidir. Sevmezdi zaten uykuyu ama uykuyla geçmesi gereken kadar bir vakit de ayırırdı ömründe uykuya.

Ben hakiki komşuluğu da ondan öğrendim Sadık. Biliyor musun yıllardır iyiliği daima hep en yakın komşularından yapmaya başlardı. Hatta bir komşusu gayr-i Müslim idi. Bazen ben neden ona da iyilik yapıyorsun derdim. Bana derdi ki; evladım her cuma hoca ayeti kerimede iyiliğe en yakınınızdan başlayın demiyor mu ve Peygamberimiz de öyle tavsiye etmemiş mi? Ben Niyazi amcanın dini ne kadar doğru anladığını görünce kendi halime bakar ve utanarak başımı önüme eğerdim. Bundandır ki iyiliğe hep en yakınındakilerden başlardı. En yakınındakinin ihtiyacını giderir,  en yakın camide ibadet eder, en yakın tüccarlardan alışveriş yapardı vesaire vesaire. Özetle en yakınındakilerin muhtaçlığını giderirken kendi ihtiyaçlarını da en yakınında olanlardan karşılardı.

-Allah Allah. Kaç Müslüman bu ayeti böyle anlıyor ve ayeti hadisle izah edebiliyor. Herhalde vasat Müslüman Niyazi amca derken bunları kastediyordun sen?

-Biraz önce dedin ki Niyazi amcanın sevmediği birkaç şeyden biri de uykudur diye. Acaba diğerleri neydi biliyor musun?

-Bildiğim kadarıyla Niyazi amca gıybet ve dedikoduyu sadece sevmez onlardan nefret eder ve onları kullananlarla da dost olmazdı. Hatta şöyle bir şey oldu bir gün. Ben Niyazi amcanın bu tarafını unutmuş ve boşboğazlık yapmaya başlamıştım. Hatta seninle ilgili gibiydi. Hatırlıyor musun şu siyasi meselede münakaşa etmiştik.

-Hiç hatırlamaz olur muyum! Beni ne kadar üzmüştün.

-Ben mi sen mi?

-Hadi hadi yine başlamayalım.

-Neyse neyse. Başladım Niyazi amcaya anlatmaya. Adedinin muhalifi olarak beni dinledi. Ben fark ettim pot kırdığımı ama iş işten geçmişti. Başını kaldırdı ve o şefkatli ve muhabbetli simasıyla bana bakarak dedi ki:

-Evladım şimdi arkadaşın burada olsaydı bu anlattıklarına üzülecek miydi!

-Evet Niyazi amca üzülürdü hem de sizin gibi birisine anlattığım için daha çok üzülürdü.

-E be evladım yazık değil mi sana! Hem gıybet ediyorsun hem de kendine zulmediyorsun. Hatta soruyu şöyle sorayım sana sevdiğim için yanlış anlama evladım. Bu anlattıkların Sadık’ta var mı?

-İşin doğrusunu söylersem Niyazi amca yok. Bir an öfkeme kapıldım gözlerim kızardı ve gelip size anlatmak istedim.

-Oldu mu şimdi bu. Ve yakıştı mı sana o kardeşin hakkında hem gıybet etmek hem de ona iftira atmak.

Biliyor musun Mukadder, hayatımda hiç o kadar yüzüm kızarmamıştı ve aynı hakikat böyle bir ders almamıştım. Öptüm Niyazi amcanın elinden o da öptü benim yüzümden. Aldı ellerimi ellerinin içine ve yüzüme baktı tebessüm etti. Kardeşini görünce helallik al dedi ve beni yolcu etti.

-Harbiden bu Niyazi amca vasat Müslümanmış. Hem de Kur’anî ve Muhammedî bir vasat Müslüman.

İlk baştaki o atarlı halimden dolayı senden ve Niyazi amcadan özrümün affını dilerim. Seni de helal ettim gitti. Lakin bir daha olmasın haa!

-Niyazi amcayı öldürsen yalan konuşmaz. Ya hakkı konuşur ya da susar. Bilse ki bütün servetini kaybedecek ve elinde ne var ne yok hepsi gidecek yine doğruyu söyler veya doğrunun tasdiki olan susmayı tercih eder. Çocuklarını da öyle yetiştirdi. Bu halinden olmalıdır ki bütün etrafındakiler onun her söylediklerini bir delil gibi alırlar.

Ailesine de çok şefkatlidir. Helal dairede her türlü keyfe iktifa etmelerini ister ve imkânlarını israfa kaçmadan ailesinin emrine verir. Etrafına da ikram etmeyi ibadet addeder. Yani kerim birisidir cimri değil. Niyazi amca bilirdi cimri dünyada fakir gibi yaşar ahirette de zengin gibi hesap verir.

Bazen giderim Gülbeyaz teyzenin yanına. Allah ikisine de sıhhatli ve imanlı ömürler versin. Edebi elden bırakmadan takılırım kendisine.

Niyazi amca ile nasılsınız! Hâlâ bana verecek bir malzemen yok mu Niyazi amcayla latife edeyim Gülbeyaz teyze derim. O da edep ve haya dolu başını kaldırır ve lisanına akseden o Meryemî ve Hacerî bir eda ile seslenir:

-Eskisi gibiyiz eskisi gibi. Ben ondan razıyım Allah peygamber de razı olsun Niyazi efendiden der ve fazla bir şey söylemezdi. Hele çocuklarını anlatmama gerek yok.

Geçenlerde çok ilginç bir şey oldu. Niyazi amca beni gerçekten çok sever bütün ailesi de sever. Mutat üzere kendisine uğramaya gitmiştim. Hoşamedi ve ikramlardan sonra tuttu elimden götürdü odasına. Bir eski çanta çıkardı ta bakkal olduğu zamandan kalma. Temizdi ama yıpranmamış tarafı da kalmamıştı. Çantanın üzerindeki ipleri çözdü. İçinden bir tane eski icra memurları zarflarına benzer bir zarf çıkardı. Ve açtı zarfın ağzını. Çıkardı içindeki bir sayfalık bir kâğıdı. Ve bana oku dedi. Bu arada Niyazi amcanın yazısı Osmanlıcaydı. Ben de Osmanlıca okumasını bilirim.

Biliyor musun bu bir vasiyetnameydi. Ve Niyazi amca her evladına mesut olacak ve helal dairede yaşayacak kadar bir ihtiyat akçesi bırakmış gerisini de camilerin inşasında ve talebelerin okutulmasında kullanılmak üzere vakfiyemdir diye yazmıştı. Ben gayri ihtiyari;

-Niyazi amca evlatlarına az bırakmamış mısın dedim. Döndü bana ve galiba bu soruyu sormam için getirmişti beni buraya.

-Bak evladım ben elimden geldiği kadar hep helal kazanç elde etmeye çalıştım. Rabbim de verdikçe verdi. Bereketini koydu rızkımızı tarif edilemez bir sermayeye visal etti. Evet haramın azap tarafı var biliyoruz. Lakin helalin de hesap tarafı var. Bütün bunların hesabını Allah bana sormayacak mı zannediyorsun! Onun için ben evlatlarımı İslami terbiye ile yetiştirdim ve eğitimlerinden evliliklerine kadar her ihtiyaçlarını giderdim. İhtiyat akçesi olarak da onlara bunları bırakıyorum. Çok daha fazlasını istiyorlarsa çalışsınlar ve kazansınlar. Vallahi babam bana maddi bir miras bırakmamıştı ama öyle bir Kur’anî ve Muhammedî miras bırakmıştı ki bugünkü bütün sermayem babamındır dedi. Bir kez daha dersimi almış ve işime dönmüştüm.

-Yahu baksana şu gördüğümüzde dudak bükerek kale almadığımız Niyazi amcaya. Biz galiba kaybettiklerimizin farkında değiliz.

-Hele Niyazi amcanın Müslümanlara olan muhabbeti kafirlere de olan adaveti dillere destandır kardeşim. Mümin kardeşini sever ve sevmeli. Fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil lütufla ıslahına çalışır fehvasınca Müslümanın kusurunu görme yerine güzelliğini görmeye çalışır. Bir Müslüman aleyhine konuştuğuna kimse şahit olmamıştır. Kusur konuşacaksa önce kendini kusurlu görür sonra bütün kafirlerin kusurunu konuşur.

-Ne kadar çok ihtiyacımız var Niyazi amca gibilere ne kadar çok…

-Çok da konuşmaz Niyazı amca. Konuştuğu zaman da parmağını sallayarak konuşmaz, karşısındakini hiç bilmeyen biri olarak görmez, sesini yükseltmez, çok şey bildiğini bildirmez. Az konuşur tadına doyum olmaz. Çok yaşar bu yaşantının güzelliği tarif edilemez. Öyle ifrat tefritler arasında gidip gelmez. Ortalama duracağı yeri bilir, haddini aşmaz ve haddini aşanları da Allah’ın sevmediğini bilir.

Ne bileyim işte be. Benim için vasat Müslüman daha nice Müslümanca hallerini bilmediğimi o canım Niyazi amcamdır. Senin için bilmem vesselam...

Güncellenme Tarihi
  • 23 Haziran 2024, 05:20
Yazının Adı
Vasat Müslüman