Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Ve Nihayet...

Ve Nihayet...

Ohri

Yolculuk boyunca hangi coğrafi manzara Üsküp şehrinin bize yaşattığı karmaşık duyguları bilhassa hüzünlü mazi hatıratını sakinleştirecek, bu kederimizin azalmasına sebep olacak diye çok düşünmüştük. Aklımız Üsküp’te hayalimiz mazide bedenimiz de halden istikbale yol alırken yorulduğumuzu hissettik. Öyle bir coğrafyaya varmalıydık ki derdimize derman olduğu kadar olmadığı ise kader olarak bize iyi gelmeliydi.

Yahya Kemal’in Sicilya Kızları’nı aramasa da onların olduğu bir coğrafyayı arıyor gibiydi gönlüm sanki. Bu hislerle yol alırken hayatın ömür denen sayılı zaman sahnelerinden gün güneşe sırtını geceye yüzünü dönmeye başlamıştı.

Ve nihayet beklediğimizden ve anlatılanlardan daha fazla insanın aklını başından alan hayretini hayranlığa dönüştüren harika bir doğa ve deniz gibi bir göl kenarında konumlanmış sakin ve sade bir şehirde bulduk kendimizi. Gözleriyle derinden bakan eşimin gönlüyle saf ve sade duyan tavırlarının bana yoldaş olduğunu anlayınca kendimizi bıraktık bu şirin coğrafyanın bağrına.

Bin bir desenli bir haliçenin üzerinde dolaşan bir dilberle el ele tutuşarak andaki kirlilikten uzak mazideki saflığın kadife divanlarına oturmuş güzellerin arasında kendimize bir boşluk açmak istedik. Burası Erenköyü’nde Bahar değilse de emin olun Balkanlarda bir şiir ve hayal şehriydi.

Cânan aramızda bir adındı,

Şîrin gibi hüsn ü âna unvan,

Bir sahile hem şerefti hem şan,

Çok kerre hayâlimizde cânan

Bir şi’ri hatırlatan kadındı.

 

Doğmuştu içimde tâ derinden

Yıldızları mâvi bir semânın;

Hazzıyla harâb idim edânın,

Hâlâ mütehayyilim sadânın

Gönlümde kalan akislerinden.

 

Mevsim iyi, kâinât iyiydi;

Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,

Hulyâ gibi hoş geçen zamanda

Sandım ki güzelliğin cihanda

Bir saltanatın güzelliğiydi.

 

İstanbul’un öyledir bahârı;

Bir aşk oluverdi âşinâlık...

Aylarca hayâl içinde kaldık;

Zannımca Erenköyü’nde artık

Görmez felek öyle bir bahârı.

Bu şiirin peyzajını tamamlayan ve tanımlayan şehirlerden biri gibi görünen Ohri’de dolaşırken Struga Şiir Akşamları’nın burada gerçekleştiğinin haklı ve doğru taraflarını anlamak istedim kalabalıklar arasında.

Menzile varmak için seher yola koyulmuştuk. Ancak gece bu şehirde akşamlamayı planlamamıştık. Zamanın durduğunu ama ömrün sürekli aktığını bildiğimizden sayılı olan ömür safhalarımızın varması gereken yerin Manastır olduğunu kararlaştırmıştık.

Ohri bize çok hoş duygular ve hazlar yaşatmasına rağmen yol almalıydık hayatın içinden. Seven iki ruhun ufukta alacağı daha çok yol olduğunu da biliyorduk. Ve yola koyulduk.

 

Manastır

Kuzey Makedonya’nın bu küçük şehrine geldiğimizde artık gece olmuştu. Gün tam kararmadan yolda çok güzel manzaralara tesadüf etmiştik ancak şimdi vakit gece biz de gecenin koynunda uyuyacak bir örtü ve altlığa muhtaçtık.

Nihayet yolda belirlediğimiz gecenin örtüsü ve döşeğinin olduğu yuvaya vardık. Aklımız bu defa Ohri’nin güzelliklerinde kalbimiz de Üsküp’ün elim hatırat defterinde kalmıştı. Bedenimiz ise Manastır’da istirahat etmeye çalışıyordu.

Çok kalamadık Manastır’da. Sabahleyin erkenden Selanik’e doğru yola koyulduk. Tarihteki hali hatırımızda hoş sada bırakan bu şehirden ayrılışımız bir yeni başlangıcın sebebi olsun diye dua ettik.

 

Selanik

Bu hoş sada ile hatta bütün olumsuz ön yargılardan uzak kalma isteğimizle Yunanistan’a giriş yaptık. Sırbistan’da yaşadığımız o olumsuz yargının olumluya dönen halini burada da yaşarız diye yüzyıllarca var olduğumuz bu topraklara ayak bastık.

Hava sıcak ama bu topraklardaki ruh çok soğuktu. Hatta insana üşümenin ötesinde bir tiksinti veren bir soğukluk olduğunu hissettik.

Selanik şehrine vardığımızda ilk işimiz İsa Bey Camii ‘inde geçmesini istemediğimiz namazımızı kılmaktı. Navigasyon bizi iki defa dolandırdıktan sonra İsa Bey camisinin yakınında bir yerde konumlandırdı.

İndik aracımızdan ve İsa Bey Camisini görmek için sokak aralarından yürümeye başladık. Caminin yanına geldik ancak içine girecek bir kapı bulamadık. Çünkü restorasyon adı altında camiye bütün girişler kapatılmış ve ibadete acık hiçbir kapı bırakılmamıştı. Sadece bu elem dolu manzara değildi içimizi sızlatan. Şehrin yerel yönetimleri metro inşaatını bu ulu mabedin en yakınından götürmüş ve temellerini sarsarak caminin ömrünü sonlandırmak ister gibi bir tavır takınmışlardı.

Birkaç kez caminin etrafında döndük. Nafile bu yürüyüşten. Başka bir mabedimize de tesadüf edemeden büyük bir hayal kırıklığı ve hüzünle Selanik şehrinin sahiline doğru yol almaya başladık.

Soğuk Yunan coğrafyasının nefret dolu tarih sayfalarının ve mevcut donuk insan manzaralarının sahilinin dalgalarla dövüldüğü Selanik şehri bizim için bütün balkanların en sevimsiz mekânı olmaya yüz tutmuştu çoktan.

Sahilde durdum denize baktım. Dalgalanan suların masum olduğunu yüreğime anlatmaya çalıştım. Denizden yönümü dönünce karaya nasıl da sevimsiz göründü Selanik anlatamam siz dostlarıma.

Haksızlık etmek istemedim denizin o saf haline. Durmadan karayı temizlemek isteyen masum direnişine kulak vermek istedim. Denizin dışındaki çirkinliklerle yola koyulsaydım haksızlık ederdim bu coğrafyadaki masumlara.

Deniz Türküsü’nün saf dilliğiyle daldım yine denizin ufkundaki derinliğe.

Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!

Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.

Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça

Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,

Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık

Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık.

Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;

Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ...

 

Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala

O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.

Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır;

Hilkatin gördüğü rü’yâ biter, etrâf ağarır.

Som gümüşten sular üstünde, giderken ileri

Tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri...

Mûsıkîsiyle bir âlem kesilir çalkantı;

Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.

 

Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye,

Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: “Yol nereye?”

Ayılıp neş’eni yükseltici sarhoşluktan,

Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan!

Duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu,

Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.

 

Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,

Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,

Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!...

 

İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.

Denizden esen maverai türkü her ne kadar bu coğrafyanın soğukluğunu azaltsa da bir kere kalbimiz ısınmadan daha fazla soğumuştu. Nitelikli Balkan seyahatimiz burada hitama ermişti. Yönümüzü dönmüştük cennet vatanımıza. Ne Kavala ne Gümilcine ne de İpsala ısıtamamış ve yolculuğumuzu yavaşlatamamıştı ne yazık ki. Hele İpsala sınır kapısında saatlerce maruz kaldığımız keyfi Yunan zulmü kalbimizi tamamen soğutmuştu.

Karışık duygular içinde vatanımızın topraklarına yeniden ayak basmıştık gecenin karanlığında.

Ve nihayette bütün Balkan seyahatimizde şunu anlamıştık.

Çok insan anlayamaz eski mûsikîmizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden

Evet Balkanları anlamayan Osmanlı’yı anlayamaz derim. Hatta Osmanlı’yı anlamayan da mazimizi tam anlayamaz derim. Bu coğrafyanın bize unutturulmasının arkasındaki temel düşünce Osmanlıyı unutturmaktı. Bilhassa İslam dininin fetih ruhunu, asırlara hüküm süren adil yönetimi, barış ve güven içinde halkların bira arada yaşamasının sırlarını unutturarak kaosa kapı aralayan indirgemeci bir mantığın hakimiyetini bu cennet vatanında uygulamak istemişler.

Balkan seyahatimize anlam katan iki büyük teşekkürü zikretmemek vefasızlık olur. Birincisi bütün eksiklik ve yetersizliklerine rağmen TİKA’yadır. Beş asırlık ecdat mirasımızı asırlardır yok etmeye çalışan insanlıktan yoksun vahşi batı maşalarının bitiremediği o bakiyeyi yeniden imar edip insanlık ailesinin hizmetine sunan organizasyonun genel isminin TİKA olduğunu Balkanlarda gördük.

İkincisi de manevi değeri neredeyse birincisinden daha ileri olan Balkanlar uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Karakuş’un ömrünün büyük bir kısmını, akademik hayatının en verimli evresini ecdadın bu coğrafyadaki mirasını kayıt altına alarak insanlığın hafızasını kaybolmaktan kurtarma eylemidir. Bilhassa Tunca’dan Tuna’ya kitabıyla bize yol açıcılık bağlamındaki faydası şükranların en güzelini hak ettiğini somutlayan çalışmasıdır.

Güncellenme Tarihi
  • 26 Ocak 2025, 08:35
Yazının Adı
Ve Nihayet...