Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Yağmur Damlalarındaki Mükemmel Tasarım

Yağmur Damlalarındaki Mükemmel Tasarım

Yağmur rahmettir. İnsana, dünyaya akan hayattır.  Geçmişten bugüne yağmur hep rahmet olarak görülmüş, rahmet olarak tanımlanmış ve öyle bilinmiştir. Yağmur damlaları inişiyle yeryüzüne canlılık, dirilik ve tazelik taşımakta, ulaştığı canlara can suyu olmakta, yeşertmekte ve yaşatmaktadır.

Gelin birlikte yağmura biraz daha farklı bir gözle bakalım, bir tefekkür penceresi açalım. Onu daha iyi tanımaya, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışalım.

Yağmur hayat kaynağı olması itibariyle bir   ab-ı hayattır, bir ilahi rahmettir. Yağmur, insanoğluna, bizlere hediye olarak gönderilmiştir. Baraccio yağmur için şöyle diyor “her yağmur damlası, Tanrı’nın sandığından dökülen bir altındır.”

Su, bizlere daha çok yağmur yoluyla ikram edilmekte bulunmaz bir nimettir.  Kur’an-ı Kerimde, Kaf suresi, 9. Ayette “Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik” buyrulmuştur. Yağmurda Peygamber Efendimiz(sav)’in açılan başını yanındaki sahabeler örtmek isterler. Bunun üzerine Efendimiz (sav) “bırakın açık kalsın, o’nun (yağmurun) ahdi benimkinden daha taze” der. Yani o daha taze itaatini bildirdi, yeni yağdı, yeni doğdu, yeni doğdu anlamında… ve “yağmur en taze rahmettir, berekettir” demiştir, ıslanmıştır. Dolayısıyla yağmur yağarken yapılan duanın makbul dualardan olacağı ifade edilmektedir.

Yağmur kimseyi incitmiyor.

Su damlaları canlara dirilik, tazelik ve canlılık taşımak, hayat vermek üzere gökyüzünden düşerken doğanın etkisi ile farklı renk, şekil ve ölçülere bürünürler. Yağmur damlaları yeryüzüne düşerken fizik kurallarına uysaydı her bir tanesi kurşun hızına ulaşacak ve değdiğini öldürecekti. Yağmur damlaları aerodinamik yapısıyla hızla aşağıya, yeryüzüne inerken mermi hızına (568 km/saat) erişmesi gerekirken sadece 8-10 km/saat hızla iniyor. Bu limitin üstüne çıkmıyor. Yeryüzündeki su kardeşleri ağaçların, sineklerin bitkilerin, solucanların, hayvanların, tüm canlıların ve insanların üzerine adeta okşarcasına yumuşak iniş yapıyor.

Gökyüzü ağlayınca yeryüzü gülüp yeşerir.  Aynen gözyaşı akan yere rahmet iner. Yağmur sonrası tüm canlıların bayramıdır adeta. Dünyaya gelirken karıncaları bile düşünüyor. Onların da üzerine şefkatle iniyor. Hiçbir ayırım yapmıyor, hiç kimseyi incitmiyor. Herkesi seviyor demek ki, aldığı emir, DNA’sındaki kodlama bu şekilde.

Daha çok denizlerden buharlaşma yoluyla bulutlara ulaşan su buharları tuzlu/acı olduğu halde orada manevi arıtmadan geçirilerek bize tatlı olarak gönderilmektedir. Yağmurlar, acı ve tuzlu su olarak inseydi yağmur ne yapabilirdik ki? Yaşam sürebilir miydi dünyamızda? Vakıa suresi 70. ayette şöyle buyurulur: “Eğer dilemiş olsaydık, o gökten inen tatlı suyu, tuzlu ve acı su haline getirirdik, şükretmeniz gerekmez mi?”

1200 ile 10 000 metre yükseklikten inen yağmurdaki diğer bir hikmet ise iniş yolculuğu esnasında sürtünmeden dolayı ısınıp sıcak su olarak inmesi gerektiği halde yine canlıları düşünüyor ve soğuk su olarak iniyor.

Dünyadaki kadar suları sırtında taşıyarak bir düzen içerisinde yeryüzüne salınması yağmur damlalarındaki sanatın ayrı bir göstergesi. Bulutların sırtındaki suları aynı anda salması halinde dünyamızdaki yaşam bir anda bitebilirdi. Ancak birbirine bir düzen ve ince bağlarla bağlanmış olan kâinat birbirinin ihtiyacını biliyor, o ölçüde bir düzen içerisinde dünyaya iniyor, canlara can oluyor.

Yağmurun gökyüzünden bir ölçü ve miktar ile indiği, yine çağımızdaki ilmi araştırmalarla tespit edilmiştir. Ölçümlere göre, yeryüzünden bir saniyede 16 milyon ton su buharlaşmaktadır. Bir yılda bu miktar 505 trilyon tona ulaşır. Bu, aynı zamanda bir yılda Dünya’ya yağan yağmur miktarıdır. Yani su, sürekli bir denge içinde, “bir ölçüye göre” dönüp durmaktadır. Yolculuğuna devam etmektedir. Bizim bu güzelim yolcuyu israf ederek, kirleterek, kıymetini bilmeyerek yolundan etmeye hakkımız var mıdır acaba?

Görüldüğü gibi yağmurun miktarından tutun, damlaların düşüş hızına, iniş şekline, kimyasal yapısına ve sıcaklığına kadar her şeyinde bir ölçünün olduğu ve yağmur hadisesinin insan merkezli tasarlandığı asrımızdaki ilmi çalışmalar neticesinde anlaşılmıştır.

Gelin bir düşünelim, akılsız bulutlar bize nasıl yağmur verebilir ki? Acaba yağmur damlalarının kurşun gibi inmesine müsaade etmeyen rahmet sahibi kim?  Elbette damlaların kendisi olamaz. Yerçekimi kanunu da olamaz. Zira ikisi de bizi tanımaz ve bize acımaz. Bu işi biz de yapmadığımıza göre kim yapıyor?  Tüm işaretler bize hepsinin arkasında bizi seven, bizi bilen, tanıyan, ihtiyaçlarımızı gidermeyi üstlenmiş yaratıcımız Cenab-ı Allah’ı (cc) gösteriyor.

Bize bu kadar şefkat gösteren suyun da ilgi ve şefkat görmeye hakkı yok mu sizce? Sahibinden dolayı azizliği, hürmeti ve hassasiyetimizi gerekli kılmıyor mu acaba? Şükür aslında nimet içinde nimet vereni, onun sanatkarını görüp bilmek, tanımak, takdir etmek değil midir?

Su’da sevgiyi, muhabbeti, farklılıkların birlikteliğini, hoşgörüyü görmek, onun ardındaki, onu vazifelendiren, yaratan Yaratıcımızın (cc) büyüklüğünü ve sanatını görmek farkındalığımızı arttırıyor, hayatımıza anlam katıyor. Hayata, onun içindekilere, hayatımıza hayat katanlara, çevremizdeki insanlara, ağaçlara, hayvanlara yani bir ölçüde sudan kardeşlerimize su gibi kardeşçe, yumuşakça yaklaşmak, onlara su gibi enerji taşımak, onların gönüllerine akmak ve onların sevgilisi, dostu haline gelebilmek ne güzel değil mi?

Yine maddi hayatın koşuşturması içinde göremediğimiz, resmini çekip net görüntü elde edemediğimiz şeylerden birisi de suyu, olayları, eşyaları mana boyutuyla değerlendirememek diye düşünüyorum. Suyun, maddi yönü kadar manevi yönünü de tanımalıyız.  Her şey ancak manasıyla, ruhuyla, içsel değerleriyle birlikte olunca değer kazanır. Elin üstü öpülüyor ancak asıl iş yapan yeri iç kısmı. Kalp ve sevgi medeniyetinin torunlarıyız, temsilcileriyiz. Dikkat etmemiz gereken husus maddi ihtiyaçlarımızı gidermek değil, manevi hayatı, manevi ihtiyaçları ve beslenmeyi ihmal etmemektir. Ruhumuzu, kalbimizi unutmamaktır.

Her bir damlasının aziz bilindiği su ilim, hikmet ve irfan diyarı Anadolu’muzda türkülere, şiirlere, pek çok edebi esere konu edilmiştir.

Şimdi sıra “sudan ucuz” diyerek itibarsızlaştırdığımız suya ilgi ve şefkat göstererek itibarını iade etmekte. Bu şefkati esirgemeyelim ondan lütfen…

Yazımızı gönül mimarımız Hz. Mevlana’nın (ks) Mesnevide yer alan hoş sözleriyle bitirelim.

Koklayacaksın yağmur sonrası toprakları,

Yükleyeceksin ruhunu kelebek kanadına,

Uçacaksın semalara sevdiklerinle can!

Kim demiş ebem kuşağı yedi renk.

Bakmakla görmek arasındaki farkı çözdüğünde,

Anlayacaksın ne demek istediğimi ..!!!

Güncellenme Tarihi
  • 01 Ekim 2023, 20:57
Yazının Adı
Yağmur Damlalarındaki Mükemmel Tasarım