Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Yetişkinlerde Ağlar: Şikâyet Ederek Eleştirerek ve Suçlayarak

Yetişkinlerde Ağlar: Şikâyet Ederek Eleştirerek ve Suçlayarak

“Ağlamayan kuzuya mama yok” diyerek çocuklara isteklerinizin ve ihtiyaçlarınızın karşılanması için ağlamanız gerekir diye bilişsel bir yapı oluşturduk. İsteklerime ve ihtiyaçlarıma ulaşmak için ağlamam gerekir bilişsel yapısına indirgenerek açıklanabilecek bir döngüden bahsetmiyorum fakat bu ve buna benzer telkinlerin benlik ve kimlik örüntülerinin oluşmasında önemli bir katkısı vardır.

Çocuk isteklerini ağlayarak karşılamayı öğrendiyse bu da bir baş etme yöntemine dönüşmüş ise yetişkin yaşamdaki formu nasıl olabilir ya da yetişkin yaşamda bu baş etme yönteminin ortay konma şekli nasıl olabilir.

Baş etme yöntemlerinin seyri ya da formu zihinsel gelişim bağlamında ilerler. Okulöncesi çocuk inkâr ederek, inkârı da “ben yapmadım” diyerek ortaya koyar. İlkokula geldiğinde inkârın yeterli olmadığına ya da olmayacağına ilişkin farkındalık -farkındalık zihnin dövüş sanatıdır- bir başka baş etme yöntemine ihtiyacı hissettirir ki bu da “o yaptı” şeklinde ortaya konan yansıtmadır. Yetişkin yaşamda inkâr, sorumluklardan kaçma şeklinde yaşanırken, yansıtma ise başkayı suçlama şeklinde daha ileri boyutu ise paranoyadır. Ağlayarak baş etmeyi öğrenen çocuk ise yetişkin yaşamda da ağlıyordur fakat bu ağlamayı şikâyet, eleştiri ve suçlama şeklinde yapmaktadır. Yani bir anlamda bu üç yaklaşım (şikâyet, eleştiri ve suçlama) yetişkin insanların istek ve ihtiyaçlarını elde edebilmek için ağlama tarzıdır denilebilir.

Hepimizin beklentileri, umutları, planları, ihtiyaçları ve başımıza gelmesinden koktuğumuz şeyler gelmesin diye aldığımız önlemlerimiz vardır. Bütün bu amaçlara ulaşmak için yaptıklarımız sonucunda elde ettiklerimiz ile hedeflediklerimiz arasında boşluklar oluşabilmektedir. Bu sürecin başlaması, sürmesi ve sonlanması açısından herkes birbirine benzer. Yani herkes bu süreci kendine göre oluşturur ve yaşar. Fark, bu sürecin sonucunda hayal ettiğimiz yer ile bulunduğumuz yer arasındaki boşlukları doldurmak için yaptıklarımızdan kaynaklanmaktadır. Bir anlamda ruh sağlımızın hangi yönde gideceğini belirleyen bir sürecin de başlaması demektir.

Hedeflenen yer ile bulunulan yer arasındaki mesafenin kabul edilemez bir çelişkide olmasının oluşturduğu psikolojik baskı ile başa çıkmak için yapılan davranışlardan üç tanesinden bahsedeceğim. Bunlar “şikâyet”, “eleştirme” ve “suçlama” (ŞES) dır. Bu psikolojik baskıyı hisseden bireyler bu yöntemlerden sadece birini, ikisini ya da her üçünü de kullanabilir. Kişinin hangi yöntemi ya da yöntemleri kullanacağı kendini diğer insanlarla ilişkilendirme şekline göre farklılaşmaktadır.

Eğer kişi hedeflediği ya da ulaşmayı düşündüğü yer ile bulunduğu yer arasındaki boşluğu giderebilmek için veya bu boşluğun oluşturduğu psikolojik baskının etkisini azaltmak önce başkasını ise sonra suçlar. Elinde olanları fark etmesini engelleyecek şekilde farkındalığını azaltacak hatta yok edecek düzeyde şikâyet etmeye başlar. Son olarak da ilişkilerini bozacak düzeyde eleştirmeye başlar. Kolayca kendini ya da başkayı suçlamaya, eleştirmeye ve şikâyet etmeye başlayan kişi aslında bastırılmış bir öfkenin ve düşmanlığın kıskacına girmiş demektir.  Bastırılmış öfkenin kıskacına girmiş kişi motor gücü artırılmış fren sitemi zayıflatılmış bir arabaya benzer.

Kişinin bulunduğu yer ile bulunması gerektiği yer arasındaki boşluğu doldurmak için yapması gerekenler öncelik sırasına göre şöyle sıralanabilir: İlk olarak bu boşluğun oluşmasına neden olan faktörlerin belirlenmesi gerekir. İkinci olarak bu faktörlerin sürmesine neden olan bilişsel, duygusal, davranışsal ve etkileşimsel faktörlerin belirlenmesi gerekir. Son olarak da kişi bulunduğu yere ulaşmasını sağlayacak eylem planlarını oluşturup, zaman ve enerjisini; ertelemesi gerekenleri ile vaz geçmesi gerekenleri yerinde ve zamanında dengeli, düzenli ve tutarlı yaparak harcaması gerekir. Bu döngüyü oluşturup yeni bir yaşam tarzı oluşturan kişi, şikâyet yerine şükrederek, eleştirmek yerine anlayarak ve suçlama yerine de kabullenerek hayatını yaşamaya başlar. Çünkü şikâyet beraberinde sıkıntıyı getirir. Şükretmek ise kişinin hakkını ve haddini bilmesini sağlar ki bu da elinde olanın kıymetini anlamasını sağlar. Eleştirmek aynı zamanda hem yapanda hem de yapılanda olumsuz duyguların oluşmasını sağlayan bir fabrika gibi çalışır. Sürekli tetikte olmayı gerektiren bir yaşam tarzı gerektirir. Böyle bir yaşam tarzına sahip olan kişilerle yaşamak zor hatta neredeyse imkânsızdır. Bunun yerine anlamak, bireye hataya karşı esnek olmak, hoşgörülü olmak ve affetmek özelliklerini kazandırır. Eleştiri bireyin bitmeyen işlerini bitirmesi yerine arttırmasına neden olur, anlamak ve buna bağlı affetmek bitmeyen işlerin bitirilmesini sağlar. Suçlamak, sorumluluktan kaçmanın bir diğer yoludur. Sorumluluktan kaçmak bireyin kimlik karmaşası yaşamasını ve gerçeklerle yüzleşmesini engeller. Sorumluluktan kaçmak onu kabullenmekten daha zordur. Çünkü sorumluluktan kaçmak durumunda kalan insanın zaman en büyük düşmanı haline gelmektedir. Zaman ona her an yapması gerekenleri hatırlatmaktadır. Bunun sonucunda kişi zamanı öldürmek için zaman kazanmaya çalışmaktadır. Suçlama yerine kabullenme, sorumluluk almayı gerektirir. Sorumluluk duygusu insanı olgunlaştırır, zordur ama insanı insan yapan duygulardan biridir.

Unutmayın psikolojik olarak bizi mahkum eden ve bu mahkumiyetin sürmesine neden olan bu gardiyanları (şikâyet, eleştiri ve suçlama) bizden başkası oluşturmuyor. Bu bağlamda, “Allah’ım beni benden koru” sözü çok anlamlıdır.

Güncellenme Tarihi
  • 07 Ocak 2024, 08:25
Yazının Adı
Yetişkinlerde Ağlar: Şikâyet Ederek Eleştirerek ve Suçlayarak