Deneyimlediğim, gözlemediğim, duyduğum ve artık inandığım; insan farkında olamadığı şeyi kontrol edemiyor. Bu bağlamda farkındalık “Psikolojik iyi olmayı” sağlayan en temel unsur olan kontrol duygusunun ön koşuludur denilebilir. Farkındalığın kontrol duygusunu ortaya çıkarabilmesi için bize iki seçenek sunar. Bu seçeneklerden biri, kabullenmedir diğer ise değiştirebilmektir. Bu bağlamda kişi farkındalıkla birlikte kabullenmesi gerekenleri kabullenmeyi başarır, zaman ve enerjisini dengeli, düzenli ve tutarlı bir şekilde değiştirebileceği şeylere yönelik kullanabilirse iyi olma durumu yaşanıyor ve bu iyi olma süreci kendi kendini besleyen bir döngüye de kavuşuyor. Beyni, zihni ve bedeni hız odaklı çalışan ve acilen yavaşlamaya ihtiyaç duyan günümüz insanın en çok ihtiyaç duyduğu bu döngüdür denilebilir. Yine gözlemlerin ve klinik deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, farkındalığa ulaşan herkes bu döngüyü oluşturmak yerine daha da içinden çıkılmaz ve hastalık üreten bir döngüye dönüştürebiliyor.
Kişi eğer kabullenmesi gerekeni değiştirmeye, değiştirebileceğini ise kabullenmeye başladığında kendi ile olan savaşı herkesle yaşamaya başlar. Aslında savaştığı tek kişidir o da kendisidir. Fakat kişi bunu yani kendi ile olan savaşı herkesle yaşamaya başlar. Savaşta kullanılan silahlar, mükemmellik, yüksek standartlar, katı kurallar, eleştirmek, kıyaslamak, suçlamak, şikâyet etmek, küçümsemek, yok saymak vb. Bütün bu savaş yöntemlerinin insanın ne kadar kendinden uzaklaşmasına ve kendine yabancılaşmasına yol açtığını görmeden herkesin kendisi gibi yaşamasını isteme durumu olan bencilliği de ortaya çıkarıyor. Bu döngünün ortaya çıkmasına neden olan sürecin başlangıç noktası, kişinin geçmişi değiştirmeye ve bu günü kabullenmeye başlamasıdır denilebilir. Geçmişte yaşanan ve bugüne yansıyan deneyimleri ve deneyimlere eşlik eden düşünce, duygu, davranışları kabullenmek yerine “geçmişe giderek” değiştirme beklentisi kişinin bu günden daha çok geçmişte, bu günü yaşamak yerine dünü yaşayan kişiye dönüştürüyor. Geçmişin yansıması olan ve değişmez olarak algılanan fakat değişebilecek olan bu gündeki kendisini de kabul ediyor. Bizim davranışlarımızla deneyimlerimizi değiştirme potansiyelimiz, hakkımız ve gücümüz vardır.
Öğrencilerime, bir eğitimde katılımcılara, bazen yeri geldiğinde de danışanlarıma sorarım “geçmişte yaptığınız ve şimdi pişman olduğunuz, utandığınız ve yüzünüzün kızardığını hissettiğiniz bir deneyim ya da davranışınız olmadı mı?” Bu soruya cevap verilmese dahi yüzlere yansıyan duygu çok samimi bir evet cevabında çok daha içten ve dürüst. Onlara şunu soruyorum: siz hangisisiniz? Geçmişte bu davranışı yapan mı yoksa geçmişte yaptığı bu davranışı bu gün daha özgürce yapabilecek bir imkâna sahip olduğu halde yapma durumunda yüzü kızararak ve utanarak bu davranışı bu gün yapmayan kişi misiniz?
İnsanın iki temel ihtiyacı; kendini anlama ve kendini bulmadır. Kendini bulmak için geçmişe kendini anlamak için bu güne odaklı yaşayan insan, anı değil anlık yaşayan ve geleceğini geçmişe hapsederek yaşamaya çalışıyor demektir. Bu döngüden çıkmanın tek yolu farkındalık ile kabullenilmesi gereken şeyler ve değiştirebilecek şeyler nelerdir listesini yaparak kendisini bu listeye göre yeniden düzenlemekle mümkün olabilir. Bu listeye göre kendini düzenleyen kişi bir savaştaydım fakat kaybettim diye düşünerek ya ertelemelere ye da vaz geçmelere başvurarak yeniden eski döngüye dönebilir. Unutulmaması gereken şey, bu savaşı sürdüren kişi kaybediyor bu savaştan vaz geçen kişi ise kazanıyor. Neyi ya da kimi diye bir soru akla gelebilir. Bu sorunun tek bir cevabı var o da kazanılan kişinin kendisidir.
Bütün süreci istenilen noktaya ulaştırabilmenin tek yolu, kişinin kendisi ile yüzleşebilmesidir. Geçmiş bütün acı dolu, can yakan, utandıran ve suçlu hissettiren ajandasına rağmen yaşanmamış değildir, fakat cesaretle bu geçmişle (kendisiyle) yüzleşebilen kişinin aynı geçmişi tekrar tekrar yaşamasına de gerek kalmıyor. Bu yüzleşmeyi yapabilen kişi saydamlaşıyor, bir başka söylemle, içi dışı, özü sözü, önü arkası, sağı solu yani her yönüyle dengeli, düzenli ve tutarlı bir tablo ortaya çıkıyor ki bu tabloya “kendi olabilmek”, “kendini bilmek”, kendini tanımak”, “kendini kabullenmek” ve “kendini gerçekleştirmek” deniyor. Bu yüzleşmeyi yapamayan kişinin bütün bunlara sahip olması ve en sonunda oluşacak olan kendini gerçekleştirmesi mümkün değildir. Kendini bilmek ve kendini bilerek sevebilmek, çalışabilmek ve kendini ve diğer insanlarla yapıcı bir iletişim kurmanın tek yoludur ki buna aynı zamanda ruh sağlığı deniyor.
Kendini bilmeyen birinin başka bir şeyi bilmesini beklemek hayalcilik olur. Kendini bilmeyen bir kişi empatinin ne olduğunu bilse de empatik olabilir mi? Ben kimim ve neyim sorusuna cevap veremeyen bir kişinin yaşayacağı anlamsızlığın verdiği ya da vereceği psikolojik acıyı bırakın bilmeyi tahmin bile demezsiniz. Bu bağlamda “Yüzleşmek” psikolojik olarak hayat kurtarır.